Ramazan yaklaşıyordu…
Gazi ve mahiyetindekiler Dolmabahçe Sarayı’ndaydı.
O akşam sofraya çağırılanların arasında mutadzevattan yalnız Dr. Reşit Galip vardı.
Gazi sofradakilerden birine;
“Sen namaz kılıyormuşsun, öyle mi?..” diye sordu.
Bu ani çıkış sofranın o akşamki gündeminin başlangıcıydı.
Herkesi bir merak sardı.
Sorduğu zât cevap verdi;
-“Evet efendim, ara sıra kılarım.”
-“Neden ara sıra kılarsın. Müslümanlıkta namaz günde beş vakit kılınır.”
-“Efendim, her vakit zamanında kılmaya imkan bulamıyorum da…”
-“Ne demek imkan bulamıyorsun. Eğer sen namazı inanarak kılıyorsan, dinin şartlarına göre her gün beş kere abdest alıp namaz kılmalısın. Eğer bunu yapmıyorsan, namaz kılmaktan ne gibi fayda bekliyorsun.”
-“Efendim, namaz kılmakta bedeni fayda var. Mesela jimnastik gibi.”
Atatürk birdenbire kızdı…
‘Demek sen,’ dedi, ‘jimnastik diye namaz kılıyorsun. İşi berbat ettin gitti.
Namaz belki bir jimnastiktir, fakat ne bileyim, mesela İsveç jimnastiği namazdan daha modern bir beden hareketidir. Onu yapmak daha faydalıdır. Eğer namazı bir beden faydası için kılıyorsan hata ediyorsun.’
Biraz şaşkınlıktan sonra, aynı zât ‘Namazı,’ dedi ‘jimnastik diye kılmıyorum.’
-‘O halde neden kılıyorsun?’
-‘Efendim, ben namaz kıldıkça içimde derin bir vicdani huzur duyuyorum.
Namazı kılarken kendimi dünyadan ayrılmış hissediyorum. Bir an yükseliyor, yükseliyorum, adeta Allah’la karşı karşıya kalmış gibi oluyorum. Namazdan kalkınca büyük bir sükun buluyorum. Bu sükuna, bu huzura, bu yükselişe muhtaç oldukça namaz kılıyorum.’
Sözleri ne düşündüğünü hissettirmeden dinledi.
Sofrada bir an sessizlik oldu…
Gazi sessizliği ‘Namazda ne okuyorsun?’ diye sorarak bozdu.
-‘Efendim, namaz surelerini okurum.’
-‘Oku bakalım…’
Sıra ile bildiklerini okudu.
Gazi sofrada bulunan ve Arapçası çok iyi olan bir dostuna sordu:
-‘Bunlar ne demektir?’
Cevap karmakarışıktı…
Sofradaki birkaç kişiye daha aynı soruyu sordu ama cevap alamadı.
Gazi’nin yüzü geriliyordu…
Bu kez de Yasin Suresi’nden sorular sordu. Yanıtlar verildi ama Gazi hiçbir yanıtı beğenmedi.
Tekrar ilk soru sorduğu dostuna dönerek,
‘Peki!’ dedi. ‘Demin sen adeta Allah’la karşı karşıya kalıyorum dedin. Ona kendi anlamadığın bir dille hitap ettin. Bu söylediklerinden sen bir şey anlamadığın hâlde Allah’ın sadece Arapça anladığına nereden hükmettin?’
Kafası iyice karışmıştı.
‘Efendim..’ diyebildi. ‘Kuran-ı Kerim Arapça inmiştir…’
Gazi hemen sözünü kesti:
‘Evet, ama Kuran-ı Kerim Arabistan’da, Arap milletine kendi diliyle hitap ediyordu. Sorarım size Allah yalnız Araplar’ın Allah’ı mıdır?’
Cevap net geldi:
‘Hayır efendim, Cenab-ı Hakk, Alemlerin Rabbi’dir.’
‘O hâlde?…’ diye sordu Gazi…
‘…’
Sofradaki hiç kimse sohbetin nereye gideceğini tahmi edemiyordu. Herkes susmuştu.
O ara Reşit Galip söz istedi:
‘İbadet, Allah’la kul arasında kalben birleşmektir. Bunun bizim anladığımız manada dili olamaz. Daha doğrusu kelimeler ibadet vasıtası olamazlar, ancak ibadet düşüncelerin Allah’a yöneltilmesidir.’
Gazi Paşa:
‘İnsan düşüncelerini ne ile ifade eder?’ diye sordu.
Reşit Galip’de;
‘Şüphesiz kelimelerle efendim.’ cevabını verdi.
‘O halde, bilmediğimiz bir dilin kelimelerini kullanarak nasıl konuşur, his ve düşüncelerinizi ifade edersiniz?’
‘Efendim, manalarını öğreniriz.’
Biraz kızdı:
‘Bırakın efendim şunu!.’ diye bağırdı.
‘Siz annenize sevginizi anlatmak için -ah chera mama- derseniz anneniz size ne der?
Deli demez mi?
Anne, Allah’ın yeryüzündeki timsalidir.
Allah, anneyi insan yaratmak için vasıta eder. Ona kendi kudretinden bir değil birçok şey verir.
Şu hâlde insan anasına nasıl anadiliyle hitap ederse, Allah’a da yine anadiliyle hitap eder.’
Sofradakilerden biri söze atıldı:
‘Efendim, Türkler’in millî dini Şamanlıktır. Şaman dininin bütün duaları Türkçe’dir.’ diyecek oldu.
Gazi hemen tersledi:
‘Ahmak!’ dedi.
‘Müslümanlık da Türk’ün millî dinidir.
Müslümanlığı Türkler yaymışlar ve Türkler kendilerine göre en geniş manasıyla anlamışlar ve benimsemişlerdir.
Ancak softaların soysuzlaşmış kafası Müslümanlığı bir türlü Türk’ün millî dini olarak görmemiştir.
Müslümanlığa Türk milleti önünde lazım olan mânayı vermek lazımdır.'(*)
* Yaşar Gürsoy, Atatürk ve Berberi, sy. 207, 208, 209
Bu alıntı gerçek Atatürk’ü tanımak ve anlamak isteyenlere ithafen paylaşılmıştır…
Selam ile…
Murat ÇALIK