Mete Han’ın 19. kuşaktan torunu, Hun Devleti’nin kurucularından Muncuk’un oğludur.
Attila’nın doğum tarihi, yeri, gençlik yılları ve yetişmesi hakkında malumat bulunmamaktadır. Yalnız isminden dolayı Hunların Itil (Volga) nehri kıyılarında bulunduğu zamanlarda dünyaya geldiği (390- 395 yılları, Bazı kaynaklar doğum tarihi için M.S 395’i işaret etmişlerdir), babası Muncuk ile, onun ölümünden sonra amcası Rua’nın yanında yetiştiği tahmin edilmektedir.
Attila isminin ne manaya geldiği hakkında bilim adamları değişik görüşlere sahiptirler. Geneli Attila isminin Türkçe olduğu, ata, baba, ağabey, İtil’de doğan veya Şöhretli Hakan anlamına geldiği üzerinde birleşmişlerdir.
Attila’nın görünümü ile ilgili bilgiler, genelde ikinci el kaynaklardır. Ancak kendisini bizzat gören Priscus isimli tarihçi, Attila’yı şöyle açıklıyor: “Kısa boylu, geniş göğsü ve başı olan, gözleri küçük, burnu yassı ve ince grimsi sakalları olan, bronz tenli.”
434 yılında kardeşi Bledu ile birlikte İmparatorluğun başına geçti. Bir süre sonra kardeşinin öldürülmesiyle Tuna kıyılarından Çin Seddi’ne kadar uzayan imparatorluğun tek hâkimi oldu.
Attila, Gençliğini barış için rehin olarak Roma’da geçirmiş, bu yüzden Roma kültürünün yanı sıra zaaflarını ve karakterlerini incelemişti. Latince’yi de ana dili gibi öğrenmişti. Hükümdar olduktan sonra Romalılar hakkındaki bütün bu bilgilerini en iyi şekilde değerlendirmeyi başardı.
Attila‘nın başa geçişinden sonra gelen Bizans elçilerine yeni hükümdar sınırda bir karşılama düzenledi ve barış anlaşmasının ilkelerini onlara dikte ettirdi. Buna göre Bizans artık Hunlara bağlı kavimlerle kesinlikle ilişki kuramayacaktı. Ayrıca Bizans, kendine sığınan Hunları geri verecekti. Bizansın vergisi her yıl iki misli alınacak ve ticaret ancak sınır kasabalarında yapılabilecekti. Hunlara hemen geri verilen kaçakları Attila daha sınır kapısında astırdı. Bu olay, Attila’nın adının bütün Avrupa’da dehşetle anılmasına neden oldu. Bundan sonra Attila aylar süren uzun bir sefere çıkarak İmparatorluğun tüm sınırlarını dolaştı ve ayaklanan kavimlerin üzerine yürüdü. Batı kanadının merkezi Tuna kıyısında, Doğu kanadının merkezi de Dinyeper havzasında kurulmuştu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans’ı kuşattı. Kuzey İtalya’yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa’yı titreten bir cihangir oldu.
440’dan itibaren Attila Bizans’a karşı baskıyı artırdı. Balkanlardan Mora’ya, oradan İstanbul kapılarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Bizanslılar vergiyi iki misline çıkartarak İstanbul’u kurtardılar.
Attila bu sırada Roma Prensesi Honaria‘yı zevceliğe kabul ettiğini ve bunun karşılığında imparatorluğun yarısının yönetim hakkını istedi. Romalılar önceleri durumu oyaladılar, ama sonra olumsuz tutumları belirlenince Hunlar Roma seferine çıktılar.
Attilâ’nın bütün emeli Batı ile Doğu Roma İmparatorluklarının kendisine karşı birleşmelerini önlemekti. İki cephede birden savaşmak istemiyordu. Doğu Roma’yı bu huzursuzluğun içinde bıraktıktan sonra Balkanları ve Bizans’ı kontrol altına alan Attila, devletin klasik siyasetini değiştirerek, Batı Roma üzerine yöneldi.
451 yılında Orta Macaristan‘dan Batı‘ya doğru yola çıkan ikiyüz bin kişilik Hun ordusunun yarısı Türk, diğer yarısı da bağlı kavimlerin askerlerinden meydana geliyordu. Geçtikleri yerleri zaptederek ilerleyen Hun orduları Paris yakınlarında Orleans‘a vardıklarında Roma orduları ile Aetius da buraya gelmişti, iki ordunun karşılaşması Attila‘nın manevrası nedeniyle Champagne ovasında oldu.
Roma’ya girmesinin gün meselesi halini aldığı bir sırada Papa I. Leo, bizzat Attilâ’nın karargâhına giderek Roma’yı çiğnememesi için ricada bulundu. Hattâ bunun için kendisine yalvardı. Papanın bu yalvarışı karşısında istilâyı durdurmayı kabul eden Attilâ, Romalıları çok ağır bir vergiye bağladı.(1)
Sekiz yıl içinde bütün Avrupa’da eşi görülmemiş ölçüde büyük bir istilâda bulunan Attilâ, korku ve dehşet ifade eden tek isim oluvermişti. Bu yüzden son derece âdil bir hükümdar olmasına rağmen bütün Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü.
Artık Avrupalılar Attila’yı yaptıkları yanlış ve günahlardan dolayı Tanrı’nın onları cezalandırmaya gönderdiğini düşünmeye başladılar ve böylece bugün bile bütün Avrupa’nın bildiği, “Tanrı’nın Kırbacı” adı Attila ile anılır oldu.
Attila, İtalya seferinden döndükten sonra, bütün dünyayı hükmü altına almak için son bir sefere daha çıkmak istiyordu. Bütün Batı ellerinde idi. Bütün Doğu’yu da ellerine almak için, İran’da hüküm süren Sasanî’leri, itaat altına almayı, vergiye bağlamayı düşünüyordu. Fakat İran seferini yapamadı.
İtalya seferinden sonra, dolunaylı bir gecede, sarayında büyük bir toy-düğün yapan Attila, düğün gecesi sabahı 453 yılında uçmağa vardı.
Günümüzde, Attila bazılaɾı için kahɾaman (özellikle Tüɾk, Alman ve Macaɾ kültüɾünde), bazılaɾı için ise baɾbaɾlaɾın atası (Avɾupa kültüɾünde) olaɾak anılır.
Attilâ yalnız yaman bir komutan değil, mükemmel bir hükümdardı. Tarih onu, milletine medenî bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır.
Bugün bile adı geçince irkilen Avrupalılar ve adı geçince gururlanan Türkler, hâlâ hakkında anlatılan efsaneler, bunula beraber ona ait olduğu söylenen sözler Attila’nın devrin en büyük hükümdarlarından hatta hükümdarı olduğu gerçeğini göz önüne sermektedir. (2)
Attila ile ilginç bir not ise, Atatürk hakkındadır.
Bir İngiliz’in “siz hangi asil ailedensiniz?” sorusuna Atatürk’ün verdiği yanıt:
“Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Teodoz, İtalya Yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla’ya barış görüşmesinden önce sormuş: ‘Siz hangi asil ailedensiniz?’
Atilla da ona cevap vermiş: ‘Ben asil bir milletin evladıyım!’ işte benim cevabımda size budur!”
(Egeli, Münir Hayri; Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, İst., 1959, s.15)
Kut’lu tini şâd, mekanı uçmağ olsun…
Murat ÇALIK
Yaralanılan Kaynaklar:
Hun İmparatoru Attila’nın Liderlik Sırları, Prof. Dr. Wess Roberts;
Türk Milli Kültürü, İbrahim Kafesoğlu s. 74-75,
Barbar Türkler s. 106,
DİPNOT:
(1) Atilla’nın Roma’yı işgal etmesine giçbir engel yokken geri dönmesinin nedenleri; Roma’nın Hristiyan dünyası için kutsal bir merkez olması, Batı Roma’nın gücünün kırıldığına inanması, Doğu’da bir tehlike olarak gördüğü Sasani Devleti üzerine sefere çıkmak istemesidir.
Bugün Avrupalılar o zamanın papasının Attila’nın önünde diz çöküp yalvardığını kabul etmemektedirler fakat Gazi Osman Paşa’nın Plevne müdafası sırasında, Macar bir köylünün verdiği tarihsel belgelerin içerisinde yer alan ve tarihi 470’li yıllara ait, Marinus’un yapmış olduğu yazı ve resimlerde, zamanın papası olan papa 1. Leo’nun Attila’nın önünde diz çöküp yalvardığı resmedilmiş. Bugün bütün tarihçiler bunu kabul etmiştir. Bu da demektir ki, Attila o gün isteseydi Hristiyanlığı tarihe gömebilirdi.
Marinus’un yapmış olduğu yazı ve resimler bize şunu anlatmaktadır:
Attila ayakta, başında bir ışık hüzmesi var. Bu ışık hüzmesi, Hıristiyanlar’da azizliğe işaret eder.
Papa Leo, Attila’nın elindeki ipe veya kırbaca bağlı bir şekilde yerde emekler halde tasvir edilmiştir. Attila’nın elindeki kırbaç da olabilir ipte. Resimdeki çizimde alt tarafta muhtemelen Roma Kilisesini betimleyen bir lahit bulunmaktadır. Attila elindeki kırbaçla veya iple Leo’yu terbiye eder bir haldedir. Grekçe yazılarda okunabilen kısımda şunlar tercüme edilimiştir:
Marinus Papa Leo ile alay ederek; Papa Leo Asyalı’yı Paraglit(*) ilan etti. Bu kelime çok ilginç. Barnabas İncili’nde geçen bir kelime. Ahmet, tavsiyeci, büyük ruh, arındırıcı anlamlarında kullanılır.
Bu metinde de o kelime şöyle geçiyor:
Keşiş Marinus, Papa Leo ile dalga geçerken mealen şunu söylüyor. Leo Attila’yı İsa’dan sonra gelecek Barnabas’ın Paraklit’i yaptı. (Burada Marinus Barnabas’ı da sapkın ilan ediyor. ) Yani Papa Leo, Attila’yı tabiri caizse peygamber ilan ediyor. Yani Paraklit’in Attila olduğuna inanıyor.
Batılı tarihçiler soruyordu ya; Leo, Attila’yı neyin karşılığında ikna etti? Cevabı Marinus bize veriyor.
(2) Tarih kitaplarında Attila’ya Ait Olduğu Söylenen Sözler;
“Büyük komutanlar asla kendilerini fazla ciddiye almazlar.”
“Komutanların güçlü yönlerini görmek için onların zayıf yanlarına anlayış göstermeliyiz.”
“Düşmanınızın gelecekte size güvenmesini istiyorsanız, pazarlık sırasında verdiğiniz sözleri tutun.”
“Doğal davranmalı, mevkiinizin size getirdiği sahte bir gurura kapılmamalısınız.”
“Yenilgiden ders alın. Aşamadığınız engeller karşısında liderlik gücünüzü artıramazsanız, hem siz, hem de astlarınız çaresiz kurbanlar olursunuz.”
“Başarılarınız, zaferleriniz ne kadar büyük olursa düşmanlarınız yolunuza o kadar büyük muhalefetle, acı ve cesaret kırıcı olaylarla çıkacaklardır.”
“Komutanların daima yüksek amaçları olmalıdır; bunlar sıradan olan şeylerin güvenliğine sığınmadan, kendilerini farklı kılacak şeylerin peşinde olmalıdırlar.”
“Düşmanınızın zayıf yönlerini kendi avantajınıza kullanın. Öte yandan düşmanınız çok güçlüyse, geri çekilin ve onu fethedeceğiniz gün yeniden harekete geçin.”
“Zamanın çok iyi bilincinde olun. Uygun anda düşmanınız için çekici olan pazarlıklarla harekete geçin yoksa önerilerinizi reddeder.”
“En iyi komutanlar en uygun zamanda soru sorma yeteneğini geliştirenlerdir.”
“Bilmediğimiz durumlarda, öfkeyle ileri atılmaktan kaçınmalıyız.”
“Hunlar ancak kazanabilecekleri savaşlara girmelidirler.”
“Komutan arkadan gelirse, asla lider olamaz.”
“Karşınızdakini kesinlikle küçümsemeyin.”
“Liderler, Hunlara yön vermeli, onların amaçsız kalmalarına asla izin vermemelidir.”
“Karmaşık sorunları çözerken mutlaka sağduyunuzu kullanmalısınız.”
“Akıllı lider cevabını duymak istemediği soruyu asla sormaz!..”
“Yüzeysel amaçlar, yüzeysel sonuçlar doğurur.”
“Akıllı bir komutan uyum sağlar, ödün vermez.”
“Sorunlar ve muhalefet karşısında bile ısrarlı olmalısınız.”
“Milletin amaçları gösterdiği çabaya değmelidir.”
“Mevkiinden özveride bulunmak yetki vermek değildir.”
“Amaçsız bir Hun, amacına ne zaman ulaştığını asla bilemez.”
“Yüksek Roma duvarlarının, atlarımızın nal sesleriyle yıkılmasını bekleyemeyiz.”
“Düşmanın uygulayacağı yeni taktiklere hazırlıklı olmalıyız. Onu yakından izlemeli, zekamızı kullanarak başvurabileceği olası yöntemleri değerlendirmeliyiz.”
“Savaş ya da anlaşmaya başlamadan önce, tüm olasılıkları gözönüne almak akılılıktır. Bunları iyice düşünün. Hareketlerinizin doğuracağı sonuçları gözden geçirin. Böylece en kötü duruma hazırlıklı olursunuz.”
“Ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, düşmanınızın gücünü hafife almayın, bir gün zararınıza olabilir.”
“Rekabetçi ruhu olmayan lider zayıftır ve en ufak sorun karşısında kolaylıkla pes eder.”
“İleriyi görebilme, enerji, tek amaca bağlılık, Hunların seçimi ve kullanımı, çabalara değecek bir hedefe bağlılık mükemmel bir komutanın özellikleri haline gelir.”
“Asla hakem tayin etmeyin; bu üçüncü bir kişinin sizin kaderinizi belirlemesidir. “
“Ava çıkınca avlanmaya hazır olun. Yanınıza en iyi ok ve yayınızı alın. Ormanda hayvanları kovalarken size en uygun olan giysileri giyin.”
“Baş olmayı istememelisiniz.”
“Zafer için elinizdeki en son kaynağı kullanmanızın gerekeceği günler için duygusal enerjinin bir kısmını saklayın. Geri çekilip, toparlanma döneminde asla tüm enerjinizi ve çabanızı harcamayın.”