Tunçeli mi Dersim mi?
“… Şayet hükümet hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse âbâvü ecdadımızın eskiden YUKARI TÜRKİSTAN, HORASAN vilayetine bütün mensubini aşiretimizle hicret etmeğe himmet buyursun…”
Seyit Rıza
(1938 Tunceli olayları öncesi)
Seyit Rıza’nın 1938 Tunceli olayları öncesi devlet yetkililerine yazdığı mektuptan bir bölüm(*)
Aynı Seyit Rıza’nın İngiltere Dışişleri Bakanı’na yazdığı ve “sayın ekselanslarına sesleniyorum, hükümetinizin yüksek manevi etkisinden kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyorum, en derin saygılarımın kabulünü rica ediyorum” dediği mektup’u da artık kanıtlanmış ve belgesiyle tescil edilmiş durumda. (Fotoğraftaki Mektup)
Peki bu paylaşımı neden yapıyorum?
Seyit Rıza kendi imzasıyla, aslının Türk olduğunu, atalarının Yukarı Türkistan’ın Horasan vilayetinden geldiklerini söylüyor.
Aynı Seyit Rıza, İngilizler’den “kürt halkı” adına da yardım istiyor…
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyebilirsiniz lâkin perhiz de lahana turşusu da bellidir.
1937-1938 Tunceli olayları’nın “orada hiç ses çıkarmadan oturan gariban(!) aşiret reislerine yapılan bir harekat olmadığı”, oradaki aşiretlerin tam 12 senedir dağlık arazisiyle meşhur Tunceli ve çevresine “kendi keyifleri bozulmasın” diye Devletin yatırım yapmasına izin vermediği, yapmaya çalışan devlet görevlilerine karşı geldikleri hatta karakol bastıkları artık belgeler ışığında kanıtlıdır.
Tunceli olaylarının ne alevilikle ne de kürtlükle alakası yoktur.
Sadece bu ikisi kullanılarak, derbeylerinin keyfi bozulmasın diye derebeylerinin organize ettiği kanlı bir isyan ve askerinin öldüğü bir isyan karşısında devletin isyanı bastırması sonrasında da gerekli önlemleri almasıdır.
Tunceli olayları tamamen aşiret ağalarının, oradaki halkın dini duygularını ve asimile olmalarını kullanarak devlete isyan bayrağını açmasıyla başlamıştır.
Bu isyan bayrağına rağmen devlet 12 sene gibi uzun bir süre beklemiş, oralara heyet göndermiştir.
Bu isyanı pışpışlayan da, bir zamanlar Osmanlı Padişahı’nın verdiği parayla İstanbul’da okumuş bölücü baytar nuri’dir!
Seyit Rıza bir taraftan Türk Devleti’ne “Ben Türk’üm, beni atalarımın geldiği Horasan’a sürgüne gönderin” derken diğer taraftan ingilizler’den de “biz kürdüz, bize yardım edin” diyerek yardım istemiştir.
Sizce de apo’nun yakalandığı zamandaki hareketine benzemiyor mu?
Osmanlı’yı Yavuz Sultan Selim dolayısıyla “nefret” derecesinde sevmeyen ve dahi Mustafa Kemal Atatürk’e millî mücadelede destek oldukları herkes tarafından bilinen alevilerin,
1937-1938’de Mustafa Kemal’e ” alevilere eziyet(!) etti diye” karşı geldiğini kimse bana inandıramaz.
Tunceli ve etrafı 6 vekille mecliste temsil edilirken, Diyap Ağa Atatürk’ün değer verdiği Tunceli milletvekili iken kimse devletin Tunceli’ye sırtını döndüğünü de söyleyemez.
Yavuz zamanında dağlık bölgelere saklanan Tunceli ve çevresinde yaşayan Türkmen Alevilerin, sonradan asimile olup Türkçe’yi unuttuğu ve zazaca konuşmaya başladığı biliniyor.
Bilinmeyen ise, Tunceli ve çevresinde 70-80 senelik mezarlar taşlarında koç başı figürlerinin olması.
Şimdi ben kürt(!) alevisiyim diyenler,
O koç başlarını tarihte mezar başına koyan hangi millettir bir araştırsınlar.
Tunceli ve çevresindeki çok eski mezar başlarındaki “güneş” figürünün ne anlama geldiğini ve tarihte hangi milletin mezar taşlarına güneş figürü koyduğuna iyi baksınlar.
Yaşı 70’i geçen hangi yaşlı Tunceli’liye sorsanız en az %90’ı zazaca size “aslımız Türk’tür” der.
Kendisi Türkçe’yi unutmuştur lâkin gel gör ki, “aslımız Türk’tür” demektedir.
Fakat heyhat!
Gel gör ki, bugün bazı Türkmen canlar’dan “doğanlar” kendini kürt sayar hatta bölücülüğe hizmet ederler ve alevilik ile ateistliği karıştırırlar…
Şimdilerde moda deyim ile, aleviliği, “kürt, arap ve deist” olmak zannedenler var.
“Halkların kardeşliği” dedin mi, işlem tamam zannedenler var.
Alevilikteki düşkünlük anlayışını bilenler beni iyi anlayacaktır!
Düşkün olanların oyununa gelmeyin canlar!
Hünkâr Hacı Bektaş’ın;
“El’ine (İl’ine yani devletine)
Bel’ine (Bel-Evlat yani nesline)
ve Dil’ine (Dil-Türkçe) sahip ol” sözünü Türk’çe anlayanlar da yine beni iyi anlayacaktır.
Tunceli çevresinde zazaca konuşurken ibadetlerini Türkçe yapan, deyişlerini Türkçe söyleyen, dede anlayışının eski Türk inanışından gelen “kam” anlayışından geldiğini, dedenin elindeki değnek ile eski Türkler’de şamanların elindeki asa(değnek)nın bir olduğunu bilenler de beni iyi anlayacaktır.
Canlar geçmişlerini iyi araştırsın.
Oyunlar zaten iyice fazlalaştı, at izi it izine karıştı…
Türkmen canlar, Anadolu Aleviliği’nin, İslâm’ın Türk’çe anlayışı olduğunu, eziyetten bunalan gözümüzün nuru Ehl-i Beyt’e Horasan Türkleri’nin ocaklarını nasıl açtığını, Arslan Baba’yı, Hocam Ahmet Yesevi’yi ve Türk’çe yaşayıp Türk’çe yaşatan Hünkâr Hacı Bektaş’ı iyi öğrensinler…
Kırklar semahı’nı miraç’ta gördüğünü ifâde ettiğiniz Peygamber Efendimiz’in Türkler hakkındaki hadislerini iyi okusunlar…
Her şeyden önce, Türkmen Canlar, Hünkâr’ın “El’ine (İl’ine yani Devletine) sahip çık” sözüne dikkat etsinler…
Anadolu aleviliği’nin Horasan Türkmenleri ile Anadolu’ya geldiğini, Türkmenler sayesinde yayıldığını ve Türkmenler’in en büyük özelliğinin “devletine, milletine sahip çıkmak” olduğunu iyi bilsinler.
Türk Töresi’nden günümüze gelen, “el’e(il’e, devlet’e) gün’e(kün’e, millet’e) ayıp olmasın” anlayışını yani yapacaklarının devlete ve millete karşı olmaması töresini iyi bilsinler…
‘Dersim’ bir zamanlar Osmanlı’nın 400 sene kendi kaderine ve oradaki aşiret ağalarının keyfiyetine terkettiği bir sancaktı sonra Türkiye Cumhuriyeti kuruldu, lâik, sosyal bir hukuk devleti olduğu için aleviler herkesten çok sahip çıktılar devletine ve Türkiye Cumhuriyeti yasalarınca Dersim adı Tunçeli olarak değişti…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticileri de milletine hizmet etmeye çalıştılar, fakat aşiret ağalarının keyfi bozulmasın diye buna karşı gelmesiyle, Türk Devleti de bu isyanı bastırdı.
Bastırırken masum canlardan ölen oldu mu?
Olmuştur…
Allah rahmet etsin onlara.
Fakat isyan karşısında gereğini yapan Devletin suçlanması ve toplum gözünde Devletin gözden düşürülmesi yeni isyanların başlangıcı olur.
Tabi ki tarihle yüzleşilmeli fakat yüzleşmeye meraklılara tavsiyem, tarihi yakın tarihten başlamasınlar,
Şu Tunceli ve çevresinde hâli hazırda zazaca konuşan Türkmen Alevi kardeşlerimizin nasıl asimile olduğunu da millete anlatsınlar.
Herkes açılım yapıyor, açılıyor saçılıyor…
Ben diyorum ki, canlar önce geçmişlerine bir açılım yapsınlar.
Geçmişlerini gerçek kaynaklardan öğrensinler.
Sadece canlar değil, Türk Gençleri’nin hepsi aynısını yapsın.
Çünkü bizi biz’den etmek için çok uğraşıyorlar.
Biz’i bir arada tutacak olan gerçek tarihimiz ve binlerce yıldır bizi biz yapan töremizdir.
Bugün Tunçeli’ye ‘Dersim’ diyenler Türk Milleti, Atatürk ve Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile sorunu olan kimselerdir.
Bugün Tunçeli’ye Dersim deyip Atatürkçü olduğunu söyleyen kimselerin son yıllarda İslam, Müslüman deyip hırsızlık yapanlardan gram farkı yoktur!
Canlar, birilerinin oyununa gelmeyin,
Gelin Türk düşmanlarına karşı bir olalım…
Gelin HAK diyenler, beri coşalım,
Tevhid’de olalım, seri koşalım,
Ayrı düşmeyelim, BİR’e varalım,
Parça parça değil, tamam olalım,
Her nefesimizde, her işimizde,
Muhammed Ali’yi, örnek alalım…
Gelin Türkmen canlar, hep bir olalım,
Türk düşmanlarına, karşı duralım,
Pir Hacı Bektaş’ı, unutmayalım,
Yesevi yolundan, ayrılmayalım…
Her nefesimizde, her işimizde,
Muhammed Ali’yi, örnek alalım…
Selam ve saygılarımla…
Murat ÇALIK
22.10.2014
…
(*)Kaynakça:
1) Dördüncü Umumi, Müfettişliğine 17. Tümen Kumandanlığı tarafından yazılan yazının ekindeki mektup.
ATASE ARŞİVİ: Askeri Tarih Stratejik Etdü Bşk. Alg. 2750, D 301, F. 1
2) Doç. Dr. Yaşar KALAFAT, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, s.24-25, 1992, Ankara
3) Doç Dr. İbrahim YILMAZÇELİK, Dersim Sancağı, s.19, Elazığ, 1999.