Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk çeyreğinde, devletin hac organizasyonuna doğrudan müdahil olmadığı görülmektedir.
Bunun başlıca sebeplerinden biri, hac yollarının güvenli olmamasıydı.
arap dünyasında siyasi istikrarın sağlanamaması, kabileler arasındaki çatışmaların sürekliliği ve sömürgeci devletlerin bölgedeki askeri faaliyetleri hac yolculuğunu ciddi riskler barındıran bir süreç hâline getirmiştir.
Cumhuriyet döneminde de benzer güvenlik sorunları devam etmiş, buna ek olarak devletin hac yolculuğu yapacak kişilere döviz sağlayamaması resmi organizasyonların yapılamamasına neden olmuştur.
Bu nedenle hac ibadetini yerine getirmek isteyenler, çoğu zaman pasaport almadan, kaçak yollarla veya farklı ülkeler üzerinden Mekke’ye ulaşmaya çalışmışlardır.
1947 yılında devlet, hac yolculuğu yapmak isteyenlere pasaport verilmesini sağlamış ve döviz temini konusunda kolaylıklar getirmiştir.
1947 yılından 1979 yılına kadar geçen zamanda ise Türkiye’de hac organizasyonu büyük ölçüde bireysel çabalar ve özel seyahat şirketleri aracılığıyla yürütüldü.
Bu dönemde devlet, hac konusunda doğrudan bir organizasyon sağlamayıp sadece bazı zamanlarda pasaport ve ulaşım konusunda kolaylıklar sundu.
1953’te çıkarılan bir kararnameyle hac yolculukları ilk kez düzenlemeye tabi tutulup organizasyon İçişleri Bakanlığı’nın koordinasyonunda yürütülmeye başlandı.
1974’te Diyanet İşleri Başkanlığı sürece dahil edilerek 1977’den itibaren hac organizasyonlarına katkı sunmaya başladı ve nihayet 1979’da tüm yetki Diyanet’e devredilerek süreç tamamen resmi bir yapıya kavuşturuldu.
Yani bahsedildiği gibi Hac konusunun yasak olma sebebi inanç yönünden değil güvenlik ve ekonomik sebeplerdendir.
Murat Bardakçı hakkında düşüncem zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “1915 olayları dolayısıyla ermenilerden özür dilemesi” konusuna hak verir programları dolayısı ile pek pozitif değildi ama son yıllardaki açıklamaları ve tarihi bilerek ve isteyerek kırparak anlatması dolayısı ile iyice negatifleşmiştir.
Murat ÇALIK