“Elbette ki 27 Mayıs İhtilâlinin de, bütün toplum olayları gibi, uygun ortam olmasa gerçekleşmesi imkânsızdı.
Bu uygun ortamın muhalefet tarafından yaratıldığı doğrudur. Ancak tek kişiyle kavga çıkmaz.
1960 öncesi ise Türkiye benzerini daha önce hiç görmediği, sonra da ancak şimdilerde o yöne hızla koştuğumuz, meselâ 1980 öncesindeki o büyük sol terör ve komünist-bölücü iş birliği isyanı günlerinde bile yaşamadığımız, halkın her kesiminin taraf olduğu korkunç bir bölünmüşlük içindedir.
Bu konuda iktidar yalnız ihmalle değil, bizzat katkı yaparak bu, kahvehanelerin, camilerin bile bölüşüldüğü komşuları, akrabaları, kardeşleri bile birbirine düşüren kavgayı, ateşi yakan olmasa da körüklemiştir.
O günün hemen hemen bütün iktidar mensupları bu hatalarını sonradan itiraf etmişlerdir.
Yani ihtilâl yalnız beklenen, “geliyorum” diyen değil, gerekli hâle de gelmiş bir sonuçtur. Acı olanı, sonradan saptırılan hâli ve sonuçlarıdır.
Unutulmamalıdır ki, ihtilâl sabahı radyodaki o ünlü gür sesi tanıyan Kore Kahramanı E. General ve DP mebusu Tahsin Yazıcı, Kütahya yolunda kaçmakta olan Menderes’e;
“Bu sesin sahibi Albay Türkeş’tir. Müsterih olun. Bu, memleket aleyhine bir darbe olamaz” der.
Menderes’in 13 Kasım 1960 sabahı, Türkeş ve arkadaşlarının yurt dışına çıkarıldıkları haberini alınca “İşte şimdi darbe oldu. Kötü… Çok kötü…” dediğini herkes bilir.
İhtilâl sabahından itibaren bütün DP mensuplarının gözlerinin üzerinde olduğu, tek güvence kabul ettikleri de Albay Türkeş’tir.
Nitekim, ihtilâlin 3. Ordu komutanı ve DP’lilerin yeni partisi AP’nin kurucusu ve ilk Genel Başkanı olan E. Orgeneral Ragıp Gümüşpala vefat edince yeri için akla ilk gelen isim, Süleyman Demirel değil, Alparslan Türkeş olmuştur.
Üç idamı önlemek için, Türkeş’in sürgünde bulunduğu yurt dışında nasıl didindiğini herkes çok iyi bilir.
DP’nin en büyük ismi Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın, 1980 öncesi Alparslan Türkeş’le olan yakınlığı ve 100 yaşındayken iş birliği yapması çok şeyi açıklar.
Ama bütün bunlar bazıları için hiç bir şey ifade etmez.
Çünkü onlar için Albay Türkeş de, Başbuğ Alparslan Türkeş de suçludur:
O, ihtilâlin haftasına Başbakanlık Müsteşarı yani fiilen Başbakan olarak teftiş ettiği İçişleri Bakanlığının hemen girişinde, soldaki büronun CİA’ya ayrıldığını dehşetle görmüş,
“Ben binadan ayrılmadan bunlar buradan kovulacak” emrini vermiş, uygulatmıştır. “
…
Sürgüne gönderilen Albay Alparslan Türkeş’in Dönemin MBK Başkanı Cemal Gürsel’e gönderdiği 7 Eylül 1961 tarihli mektup;
“Orgeneralim,
Yeni Delhi, 7 Eylül 1961
Size asla yazmak niyetinde değil idim. Fakat bugün memleketin yüksek menfaatleri bakımından bazı hususların dikkatinize sunulması zaruri oldu.
Şöyle ki: Yüksek Adalet Divânı birkaç güne kadar eski iktidar mensupları hakkında hükmünü verecektir. Adaletin hükmüne müdahale etmek ve daima hürmetkâr bulunmak şarttır. Ancak, hükümlerin infazı yurtta mevcut durumun nezaketi göz önüne getirilince, ayrıca incelenmeğe değer görülmüştür.
Yüksek Adalet Divânı’nın vereceği cezalar içinde idam hükümleri mevcut bulunduğu takdirde bunların tadil edilerek hafifletilmek cihetine gidilmesi çok faydalı olacaktır.
Çünkü:
a) İdam cezalarının infazı, 13 Kasım’dan beri atılan çok hatalı adımlar dolayısıyla memlekette meydana gelmiş olan huzursuzluğu daha çok arttıracaktır.
b) Ölüm cezalarının infazı, yurt dışında da milletimiz ve devletimiz aleyhinde tepkilere yol açacaktır.
c) Ölüm cezalarının infazı hâlinde, milletimizi bölen kin ve garaz duyguları şiddetlenecek ve 27 Mayıs’ın amacı olan Millî Birlik ruhunun geliştirilmesini güçleştirecektir.
ç) Yukarıda sıralanan mahzurlarına karşılık, cezaların infazı ile memlekete sağlanacak hiçbir fayda yoktur.
Esasen siyasî suçlardan dolayı, ölüm cezaları verilmesi bugünün insanlık duygularına uymamaktadır.
Buraya kadar sıralanan mutalâalara ilâveten, hukuk bakımından da şu hususların incelenmesi lüzumludur.
I- Yüksek Adalet Divanının vereceği idam kararlarının nihaî incelenmesi, bununla ilgili kanunun yürürlüğe girdiği tarihte tek meşru yasama organı bulunan 27 MAYIS MİLLÎ BİRLİK KOMİTESİ’ne ait idi.
II- Bugün ise, yasama organı yalnız başına 13 KASIM KOMİTESİ değil, Temsilciler Meclisi ile birlikte Komite’den meydana gelen Kurucu Meclis’tir.
III- Türk Anayasası’na göre, idam hükümlerinin nihaî incelenmesi, yasama organlarına aittir.
Şu halde, bugün Yüksek Adalet Divanı’nın vereceği idam kararlarının yalnız 13 KASIM KOMİTESİ’nce incelenmesi hukukî ve meşru olamaz.
Aksi hâlde, millet ve tarih önünde sorumlu olacağınızı hatırlatırım.
Saygılarımla,
Alparslan Türkeş”
…
“En kötü demokrasi en iyi darbeden daha iyidir.”
27 Mayıs darbesi ile idamları karıştırmamak gerekir…
Ülkedeki bölünmüşlük, ispiyonculuk, hırsızlık ve baskı “ne yazık ki” darbenin olmasındaki başlıca sebeplerdendi. Fakat bu sebepleri bahane edip bir baskı iktidarının yerine başka bir baskı iktidarını getirmeyi hedefleyenler atılan bütün millî adımları mahvetmiş ve hâlâ tarih önünde bir garabet gibi duran ve birilerinin devamlı kaşımasını sağlayan idamları meydana getirmiştir.
Bilmem kaç sene önce kamera önünde Menderes’in idâmı için “Türkeş’i affedemedim” diyen kendisine hocaefendi(!) dedirten hain ağlamaklı suratlar ve yalakları bilmelidir ki;
İFTİRA İSLÂM DİNİNCE HARAMDIR!
Yine bugün çeşitli sebepler ile (şantaj, kaset, dosya vs) 27 Mayıs’ın öncesini görmezden gelip de devletin millî bir yapıda olmasını isteyen Albay Türkeş ve onunla beraber 13 arkadaşına laf edenler bilmelidir ki;
TARİH, TÜRK MİLLETİ ve TÜRK MİLLİYETÇİLERİ KENDİLERİNE İHANET EDENLERİ ASLA UNUTMAYACAKTIR!
Bu yazı bir şeyleri savunmak ve/veya yermek için değil bir durum tespiti nedeni ile yazılmıştır…
Saygılarımla
Murat Çalık