Soru, Cevap, Tanım, Çözüm ve Sonuç
– DAVA’nın sadece dört harften ibaret olmadığını bilenlere saygıyla–
Bugün etrafta bir sürü “dava” diyen var…
Herkes kendince ayrı bir tanımlamayla aynı kelimeyi tekrarlıyor…
Dava… Dava… Dava…
Dava diyenlere “dava nedir” diye sorduğumuzda belki de yüz ayrı anlam çıkıyor verdikleri “dava” tanımından…
Peki gerçekte biz kimiz ve bizim davamız ve derdimiz nedir?
Bu sorular bize soruldukça biz de bunca kavram karmaşası varken bu soruya ‘bizce’ cevap verme gereksinimi hissettik…
Bu yüzden kavram ve tanım karmaşasının yaşandığı günümüzde DAVA üzerine bu yazıyı yazdık…
Bu konu ile ilgili ciltlerce yazılan kitaplar olduğu için yazı uzun olsa da pek tabi geniş ve eksiksiz değildir.
Fakat bu yazı ‘kabaca’ da olsa bizim kim olduğumuzu, derdimizin ve davamızın ne olduğunu anlatmak için yazılmıştır…
Siz kimsiniz diye bize soruyorlar…
* Biz Türk’çe konuşan, Türk’çe duruş gösteren,
* Türk’çe yaşamaya ve Türk’çe yaşatmaya çalışan,
* Dünyaya adalet ve nizam getireceğine inandığımız, Büyük Türkistan Davası’na, Türk Birliği’ne ve Türk’ün Cihan Hakimiyetine gönül vermiş, rüyalarını bile Türk’çe gören kimseleriz…
Bizim Türklük açısından kardeşlik anlayışımız;
Türk’ü yükseltmeye çalışan, Türk Milleti için çalışan ve çabalayan, nerede bir Türk’e zulüm oluyorsa üzülen ve bir şeyler yapmaya çalışanlardan ibarettir.
Biz birilerini Yaradanı bile “cennet karşılığı” sevdiği dünyada, hiçbir karşılık beklemeden Türk Milleti’ni seven Türk Milliyetçileri’yiz…
Bizim gönül olarak millete bakışımız Türk Milleti’ni karşılıksız sevme bakışıdır.
Biz dünyaya adalet ve nizam getireceğine inandığımız bir Cihan Devleti’ni kurmak ve bu devleti Türk Töresi üzere yönetmek isteyen ve bu uğurda çalışan, çabalayan Türk Evlatları’yız…
Bu yüzden derdimiz ve isteğimiz milleti değil milletin devletini yönetmektir…
Türk’ün yönetici unsur olduğu (tarih bize böylesi bir devletin ancak Türk Töre anlayışına sahip kimselerce sürdürebileceğini göstermektedir) bir devlet kurulduğunda hüküm sürdüğü coğrafyada konuşulan ana konu ne ırk, ne din ne de isim olacaktır…
Bu kut’lu devletin topraklarında öncelik adalet ve güvenlik olacaktır…
Böylesi bir birliğin önünde çeşitli engeller görülebilir ki bu engellerden biri de ‘farklı inançlar’ denilebilir.
Bugün 350 milyonluk Türk Dünyası’nda her çeşit inanca sahip olan kandaşımız vardır…
Biz Türk’çe bakanlar, kandaşlarımızın inancıyla kavgalı olmanın veya inançlar üzerinden siyaset geliştirmenin, inançlar hakkında hamasi söylemler ile hareket etmenin, tarihte birçok örneği olduğu gibi bize ancak birlik ve Turan yolunda zaman kaybettireceğini iyi biliyoruz.
İnançlar üzerine siyaset geliştirmememiz ise bizim inancımıza zarar vermez zirâ inanç kul ile taptığı arasındadır ve biz bir devleti yönetmeye talip isek inançlar üzerinden değil, fikirler üzerinden siyaset geliştirmeliyiz.
Türk Dünyası’nın nüfusuna baktığımızda inanç olarak çoğunluğun Müslüman olduğunu görsek de, azımsanmayacak kadar diğer inançlara inanan kandaşlarımız da vardır.
Bizler Türklüğe hizmet ettiği sürece inanca bakmadan Türk Milleti’ne hizmet eden her kandaşımızı kardeş olarak sayıyoruz…
İslam inancını seçmiş bir Türk olarak ise;
İnancımız açısından milliyetçiliğimiz;
Peygamberin Müslüman olmayan onca amcası varken, Müslüman olmayan bu amcalarının içerisinde Ebu Talib’e beslediği sevgisi, onun iyi olma isteği ve vefasıdır.
Bu yüzdendir ki; bizi milliyetçi olduğumuz için eleştiren İslam inancına sahip olan fakat daha İslam Tarihi’ni bilmeyenlere Peygamberin Müslüman olmayan amcası Ebu Talip ile olan ilişkisini örnek veriyoruz…
Bizler dünyaya adalet ve nizam gelmesi, akan mazlum kanlarının bitmesi, hesabının sorulması ve hakları gasp edilenlerin haklarının korunması için çalışan, çabalayan ve tarihe baktığımızda pratik olarak bu dediklerimizin ancak iki şekilde olabileceğini gören Türkçü kimseleriz…
Birincisi, 610-632 yılları arasında başında peygamber efendimizin bulunduğu asr-ı saadet dönemi…
İkincisi ise Türk’ün tarihte üç kez ulaştığı yönetimin Türk Töresi üzerine hareket eden Türk’te olduğu, önceliklerini bilen Türklerin birleşip oluşturduğu Türk Birliği ve sonrasında Türk’ün cihan hakimiyeti…
Tarih bize göstermiştir ki bu iki devirde de dünyadaki mazlumlar bir nebze de olsa rahatlamıştır…
İnancımız İslam olsa da, İslam Birliği’nin(ümmet birliğinin) gerçek anlamda “sadece” peygamber döneminde olduğunu sonrasında gerek emevi faşizmi gerek kabile anlayışı gerekse mezhep kavgası yüzünden olamadığını tarih bize net bir şekilde söylüyor…
Bugün peygamber efendimiz yok…
Ondan sonra da Hulefa-i Raşidin (Raşid Halifeler veya Dört Büyük Halife) döneminden başlayıp sonrasında devam eden dönemlerde de bırakın dünyayı, bırakın ümmeti aynı inanca sahip akrabalar içerisinde bile fitnelerin olduğunu ve Müslüman kanının Müslümanlar’ca akıtıldığını İslam Tarihi’ni okuyunca görebiliyoruz…
Geriye ikinci seçenek kalıyor…
Zirâ ikinci seçeneğin tarihte üç kez pratiği bulunmakta…
İşte biz Türk Milliyetçileri, Türkçüler, Turancılar bu ikinci seçeneğin olması ve pratikte hayata geçirilmesi için çalışan, çabalayan ve bu yolda asla durmayacak olan neferleriz…
Tarih bize Türk’ün, Türk Töresi’nde ve kendi arasında birleştiğinde güçlü olduğunu ve hükmettiği toplumlara adaletle davrandığını söylüyor…
Bizler hangi inancı seçmiş olursa olsun Dünya Türklüğü olarak Türk’ün önce Türk Töresi’nde birleşmemiz gerektiğine inanıyoruz…
Zirâ yine Türk Tarihi bize Türk Töresi’nin inancımızla da paralellikte olduğunu söylüyor…
Bizler yurt deyince Türk’ün ana yurdu ve atalarının mirası olan Büyük Türkistan coğrafyasını, millet deyince dünyadaki 350 milyon Türk’ü, birlik deyince de Dünya Türklüğü’nün birliği olan Turan’ı kabul ediyoruz…
Ve diyoruz ki;
* Dert eğer Türkçülük yani Türk’ün yükselmesi ise Turan, Büyük Türkistan Davası, Türk Cihan Hakimiyeti dünyada Türk için yükselmek, Türk için “adalet” ve “nizam” demektir.
* Eğer dert İslam ise yani ümmetin refah içerisinde olması ise yani İlay-ı Kelimatullah, âleme nizâm vermek ve dünyaya adalet getirmek ise Turan, Büyük Türkistan Davası ve Türk Cihan Hakimiyeti dünyada Müslümanlar için de “adalet” ve “nizam” demektir…
* Yok eğer dert insan hakları, yeryüzünde insanların rahat yaşaması ise, Turan, Büyük Türkistan Davası, Türk Cihan Hakimiyeti dünyadaki bütün insanların haklarının ve rahatının da teminatıdır…
Çünkü tarih bize göstermiştir ki, hangi yüzyılda ve nerede olursa olsun, yöneticilerinin TÜRK TÖRESİ üzerine hareket ettiği Türk Devleti; tebası olan veya olmayan hiçbir topluluğa, hiçbir millete zulüm etmemiş, haksız yere kimsenin kanını dökmemiştir tam tersine mazlum kanı akıtan zalimlerin baş belası olmuştur.
Yarın Dünya Türklüğü önce alfabede, sonra dilde, sonra fikirde ve nihayet işte birleştiği Büyük Türkistan coğrafyasında Turan’da birleşip, Türk cihana hâkim olunca yine etmeyecek, Bilge Kağan’ın Orhun Yazıtları’nda da dediği gibi, Türk tebasındaki açları doyuracak, çıplakları giydirecek ve yoksulları zengin kılacaktır.
Tarihte nasıl ki Türk, zalimler için “Tanrı’nın Kırbacı” diye anılmış ise, Türk’e nasıl Alp-Eren (Zalime Alp, Mazluma Eren) denilmişse, yarın önce kendi arasında birleşip sonra da cihan’a hakim olunca, Türk Milleti zalimlerin yine belası olacak ve şimdilerde akan mazlum kanları (ki çoğunluğu Türk ve Müslüman kanıdır) durduracak ve bu kanların hesaplarını bir bir soracaktır…
Şu zamanlarda dünyada bunca zulüm, katliam, zalimlik yapılıyorsa, ülkemde bunca rezillik, hırsızlık, ihanet oluyorsa, dünyada fakirlik ve adaletsizlik var ise;
Vallahi de billahi de Türk’ün, Türk Birliği’ni hayata geçiremeyişi ve Türk’ün Cihan’a hakim olup dünyaya adalet getiremediğinden dolayıdır.
İşte bize “davanız”, “derdiniz” nedir diye soranlara cevabımız budur…
* Davamız Türk Birliğidir…
* Davamız Türk’ün Dünya Nizamıdır…
* Davamız dünyadaki akan mazlum kanlarının son bulması ve hesaplarının sorulmasıdır…
Dünyada emperyalizm bekçiliği yapan abd, ab varken, küçük coğrafyası ve nüfusuna rağmen büyük ermenistan için çalışan ermeniler, büyük helen imparatorluğu için çalışan yunanlar, büyük israil için çalışan yahudiler varken zannediyorum Türk’ün Büyük Türkistan’ı istemesi ve çalışması garipsenmeyecektir hele de Türk’ün Dünya Nizâmı’nda diğerlerinden farklı olarak “herkese adalet” var ise…
Türk’ün Dünya Nizâmı’na nasıl ulaşılacak sorusuna Büyük Türkistan’ın Türkiye ilinde yaşayan bir Türk olarak kısaca cevabımız ise;
* Samimiyet + İnanmak + Çalışmak + Okumak + Sorgulamak = Samimi Taban
* Samimi Taban + Ülkü + Doğru Adam + Doğru Teşkilât = Fikriyat Üzerine Hareket Etmek
* Fikriyatı Üzerine Hareket Etmek + Taviz Vermemek + İstişare + Töre = Dik Tavan
* Samimi Taban + Dik Tavan + “Biz”olmak + Anlatmak = Milletin Desteği
* Milletin Desteği + Donanımlı Gençlik + Fikriyat Üzerine Siyaset = Milliyetçi Türkiye
* Milliyetçi Türkiye + Türk Lider + Alfabede, dilde, fikirde ve işte birlik = Türk Birliği
* Türk Birliği + Büyük Türkistan = Türk Acun Egemenliği
* Türk Acun Egemenliği + Akan Masum Kanlarının Hesabının Sorulması + Herkese Adalet + Aç olanı doyurmak, çıplağı giydirmek…v.s = TÜRK’ÜN ACUN NİZÂMI
…şeklindeki formalizasyon ile olacaktır.
Bu formalizasyonun hayata geçmesinin günümüz şartlarında zor olduğunu biliyoruz…
Fakat binlerce yıllık tarihinde nice zaferler nice kahramanlar barındırmış Türk Milleti’ni, bugünkü kötü hâline getirmekten zor olmasa gerek…
Birileri dünyadaki akan mazlum kanlarının durması için İslam Birliği’ni (ki bugün neden olamayacağını yukarıda anlattık)savunabilir, bu görüşü savunan “akıl çerçevesi içerisinde” herkese saygımız vardır fakat bu kimseler bize bizim yukarıda anlattığımız gibi ve “pratiği” olan çözüm sunamıyorlar, metod ve yolları anlamlandıramıyorlar ve dâhi sloganda ve ütopyada takılıp kalıyorlarsa kimse kusurumuza bakmasın bu tür kimseleri ciddiye almamız da mümkün değildir…
Her kim dünyada akan mazlum kanlarını hesabını sormak için(ki çoğunluğu Türk ve Müslüman kanıdır) çalışıyorsa, çabalıyorsa Yaradan onlardan razı olsun…
Fakat bugün tarihte pratiği defalarca olmuş, yolu, metodu ve sonucu belli olan ülkü yerine ütopik düşünceler ve hayalcilik peşinde koşmak bu yolda gidenlere ancak zarar verir bunu da unutmayalım…
Ülkü ile ütopya-hayal arasındaki fark pratikte uygulanabilirliği ve ulaşmaktaki akilâne metodalarının olmasıdır…
İşte bu yüzden biz Turan’ın hayal olmadığının tarihte üç kez hayata geçirildiğinin bilincinde olan Türk Milliyetçileri’yiz…
Bu yüzden Türk’üm diyenlere açıkça ifade ediyoruz ki;
Siz Turan diyenlere öcü gibi baktığınız sürece bu zulümler bu zalimler bitmeyecektir!
Bizim davamız büyük düşünenlerin davasıdır…
Bu yüzden, kut’lu yolumuzda, gelecek seçimler, oturulacak koltuklar, alınacak yüzdeler, partiler, tabelalar, markalar,isimler, makamlar, mevkiler…v.s değil
Gelecek nesiller, fikirler, dava uğrunda yapılanlar ve yapılacaklar bizi ilgilendirmektedir…
Çıktığımız kut’lu yolda önceliğimiz…
Türk’e, Türk Milleti’ne; Türk olduğunu,
Türklüğün ne olduğunu,
Türk Töresi’ni,
Türk’ün kırmızı çizgilerini ve “önceliklerini”,
Bıkmadan, usanmadan ve hakaret etmeden anlatmaktır.
Bunu yaparken hak edene, haddini bildirmek de olmazsa olmazımızdır!
Bu yolda giderken kırmızı çizgimiz Türk Töresi’dir…
Bu kut’lu yolda ‘fikri’ anlamda rehberimiz Orhun Yazıtları’dır…
Bu kut’lu yolda örnek aldıklarımız Türk Milleti’ne hizmet etmiş atalarımızdır.
Bizim ataya bakışımız isim veya nam şeklinde değildir. Türk Milleti’ne hizmet etmiş bütün atalarımızı kutsamadan fakat saygı duyarak, doğru yaptıklarını örnek alarak, hatalarından da ders alarak saygı duyuyoruz.
Biz atalarımızı onların birer insan olduğunu yani hata yapabileceklerini bilerek seviyoruz;
Biz isimler ile değil fikirler ile uğraşıyoruz ve milletimize faydası dokunan kim olursa olsun hakaret edilmesine razı olmuyoruz.
Bu kut’lu yolda başımızı eğeceğimiz tek yer sadece Yaradanın huzurudur.
(Tarihteki Türk kitabelerine baktığımızda ve Türk’ün kültürünü ve töresini incelediğimizde, Türk’ün fıtratında yaratıcıya inanmanın var olduğunu göreceğiz.)
Bu yolda ne menfaat ne makam ne maddiyat ne de şahsi ikbâl için; TAVİZ VERMEYECEĞİZ!
Vereni de asla ve asla hoş görmeyeceğiz…
Bu minvâl üzerine hareket edeceğiz…
Bu kut’lu yürüyüşümüzle istikbâli bırakacağımız Türk Genci’ni;
Töresiyle, tarihiyle, kültürüyle, inancı ve Türklüğü ile donanımlı hâle getireceğiz…
Türk Genci’ni, tarihinden habersiz olmaktan, hareketsizlikten ve slogancılıktan çıkartıp,
Türk’ü yükseltecek bir nefer hâline getireceğiz!
Görevimiz Türk’çe yaşayıp, Türk’çe yaşatmaktır!
Biliriz ki;
Bir kişinin kan bağı ister Oğuz Kağan’a, ister Mete Han’a dayansın isterse on göbek Türk olsun,
O kişi, Türk’ü yükseltmek için uğraşmıyor,
Türk Milleti’nin istiklâl ve istikbâli için çalışmıyor,
Sırtını ihanete dönüp olanlara sessiz kalıyorsa,
O kişioğlu sadece “kan”dan ibarettir.
TÜRKLÜK sadece “kan” değildir!
TÜRKLÜK binlerce yılın şerefini, inancını, azmini, kültürünü, duruşunu ve töresini bir bünyede toplamak demektir!
Sadece kan bağı ile değil, Türk’çe yaşayıp Türk’çe yaşatmakla Türk olunur!
Türklük de ancak ve ancak Türkçülük ile yükselir!
Bugün sancak bizdedir…
Sancağı yere düşürmeden bizden sonrakilere teslim etmek;
BOYNUMUZUN BORCU OLMALIDIR!
Bu kutlu ülkü için yaşayacak ve yaşatacağız!
Biz Büyük Türkistan Davası’na,
Türk Birliği’nin elbet bir gün olacağına inanmış ve bu kutlu yolda her türlü zorluklara ve oyunlara karşı direneceğimize söz vermiş, makam, mevki, menfaat ve “aferin” beklemeyen cesur ve tavizsiz Kurt Kayalar’ız…
Türkistan azad olup, dünyaya Türk Nizâmı’nı getirene dek;
D U R M A Y A C A Ğ I Z ! ! !
Bir gün mutlaka ama mutlaka,
Ata Yurdumuzda Ötüken’de atlarımızı otlatırken adaletin hüküm sürdüğü dünyada, evlatlarımız geleceğe umutla bakacaktır…
Biliyoruz ki BAŞARACAĞIZ!
Çünkü bu kutlu yolda;
Tengri Biz Menen!
(Yaradan Bizimledir)
Tanrı Türk’ü korusun,
Korusun ki dünyaya adalet ve huzur gelsin…
„Yurt” deyince „Büyük Türkistan” ,
„Dava” deyince „Turan”,
„Dil” deyince „Türkçe”,
„Irk” deyince „Türk”
Anlayan gönüllere selam ve muhabbetlerimle…
Murat ÇALIK