Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, 1 Mart 1884’te Beyrut’ta doğdu.
Babası Yenişehir Teselya eşrafından Beyrut’ta Gümrük Başkâtibi olarak görev yapan Arif Bey, annesi Rodoslu Şeyh Vasfi Efendi’nin kızı Nafia Hanım’dır.
Dedesinin yanında yani Rodos’ta ilköğrenimini ve Mülkiye Lisesinin orta kısmını pekiyi derece ile bitirmiştir.
Antalya Lisesi’nde başladığı lise öğrenimini iyi derece ile 14 Şubat 1901 tarihine kadar sürdürmüştür. Lise öğrenimini bu tarihten sonra İzmir Lisesi’nde 11 Ekim 1902 tarihinde tamamlamıştır. Liseden mezuniyetinden sonra bir süreliğine de olsa Beyrut Fransız Mektebi’nde de okumuştur.
Sonrasında Mülkiye’den pekiyi derece ile mezun olmuştur. Mülkiye’yi bitirdikten sonra 1908’de Beyrut Vilayeti Maiyet Memurluğuna dahil oldu. Kemal Bey, 1909 yılında Cezair-i Bahri Sefid (12 Adalar Valiliği) maiyet memurluğunda stajını bitirip kaymakam olmuştur.
Bununla birlikte bir yıl Rodos İdadisinde Türkçe ve Sosyal Bilimler öğretmenliği yapmıştır. 18 Aralık 1911’de asıl mesleği olan kaymakamlığa dönmüştür.
Kemal Bey, 20.08.1915/ 09.10.1915 tarihleri arasında Yozgat Sancağı Mutasarrıfı Vekilliğinde bulundu. Nisan 1916 da 2000 kuruş maaşla Batraski –Şam Kazası Kaymakamlığına, 26.10.1916 İzmit Sancağı Muhacirin Müdürlüğüne atanmıştır.
13.06.1917 bu görevini ifa ederken Boğazlıyan Kaymakamlığı’nda bulunduğu sırada tehcir sırasında ihmali bulunduğu gerekçesiyle Ankara Valiliği İdare Kurulunun Lüzumu Muhakemesi kararı ile görevden alınarak azledilmiştir.
Konya’da yargılanmış İstinaf Mahkemesinin kararı üzerine aklanarak azil kararı kaldırılmış ve Tarım Müfettişi olarak görevlendirilmiştir.
Görevini yaparken Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin kararı ile aynı konuda hiçbir gerekçe gösterilmeden yargılanmak üzere 7 Ocak 1919 da gözaltına alınmış ve 30 Ocak 1919’da İstanbul’a getirilmiştir. I.Dünya Savaşı sırasında iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Hükümetinin önde gelenleri kaçmış, Hürriyet ve İtilaf Partisi iktidara gelmiştir.
İşbirlikçi Hürriyet ve İtilaf Partisi, Ermenilere ve onlarla bir olan Batılı devletlere yaranmak için, önceki dönemin ileri gelenlerini Harp Divanına sevkeder. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey (sonradan Şehit Kemal Bey diye anılacaktır) 1. Dünya Savaşı sonrasındaki Mütareke döneminin işgal altındaki İstanbul’unda, işgal güçlerin, Ermeni azınlığın ve bir kısım bürokrasinin işbirliği ile 1. Dünya Savaşı sırasındaki Ermeni tehcirleri esnasında yaşananlar için bir sorumlu (veya “günah keçisi”) arayışına girdikleri bir dönemde yargılanarak idam edilmiş bir mülki amirdir.
T.B.M.M.’nin 14 Ekim 1922’de çıkardığı özel bir kanunla ilk ‘Milli Şehit’ ilan edilmiş, ve zaman içinde, zor şartlarda görev yapan yerel mülki amirin sembolü ve kahramanı haline gelmiştir.
1. Dünya Savaşı yıllarında Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili olmuştur.
Kemal Bey, Ermeni tehcirinde görevini kötüye kullanarak ölümlere sebep olduğu iddiasıyla, idamla yargılanmıştır.
İşgal şartlarında cereyan eden mahkemede, çoğunluğunu Ermeni komitecilerin teşkil ettiği ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin ve Rum-Ermeni Şubesinin temin ettiği birçok yalancı şahit çıkarılarak, akıl ve mantığın kabul etmediği bir sürü suç uydurulmuştur.
Mahkemede sanık sandalyesinde bulunan ve avukatlığını Saadettin Ferit Bey’in yaptığı Kemal Bey’in savunması ise tarihe geçmiştir:
“Düne kadar hakimler heyeti halinde olan sizler, şu dakikada bir tarih mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz.
Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının matemi Müslümanların yüreklerinin sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkı tahrik etmekten geri kalmadığı malumdur.
Ermeniler ise, Rus Ordularının kah önüne geçerek, kah arkasında kalarak, ekseriya memleketin asker kuvvetinden mahrum kalmasına güvenerek facialar meydana getirmekten çekinmiyorlardı.
Yozgat Vilayeti dahilinde sevk edilen bazı Ermeni – Muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlara reva gördükleri facialara şahit olmuş, bazı asker kaçaklarının tecavüzü ihtimal dahilindedir.
Ancak, savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla iddia makamının da isteği üzerine, kurbanlar verilmesi bir siyaset icabı sayılıyorsa, bu kurban, ben olamam.
Siz kurban seçmekte değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa, herhalde bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir.”
Mahkemeye dinlenmek için getirilen yalancı şahitlere ise şu şekilde cevap vermiştir:
“Hepsi yalandır, uydurmadır.
Reis Paşa, ben ne bunların söyledikleri Keller köyüne gittim ne de oradan geçtim.
Burada vuku bulduğunu iddia ettikleri cinayetlerden de haberim yok.
Hele parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek; rica ederim. Bu vahşeti kim yapar?
Bu derece şem’i bir işi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum.
Esasen, birini ispat edemezler. Çünkü, hepsi iftiradan ibarettir.
Benim haberim olmadan bir şey olmuşsa bilemem. Fakat bu ana kadar bu mevzuda hiç bir şikayetçi gelmemiştir.
İlk defa burada Mahkeme huzurunda bu şikayetlerle karşılaşıyorum.”
Mahkeme bu şekilde devam ederken, İngilizler ve Ermeniler Kemal Bey’in asılması için Mahkeme Başkanı Hayret Paşa’ya baskı yaptıklarından, Hayret Paşa istifa etmiş yerine “Nemrut” lakabıyla anılan Mustafa Paşa getirilmiştir.
Mahkeme sonradan bu hakimin adı ile özdeşleşecek ve “Nemrut Mustafa Divanı” veya “Kürt Mustafa Divanı” şeklinde hafızalarda kalacaktır.
Nemrut Mustafa önceden verilmiş bir emri yerine getiren bir memur tavrıyla mahkemeyi sonuçlandırarak 8 Nisan 1919’da Kemal Bey’i idama mahkum eder.
Önceden hazırlanmış olan bu idam kararı tasdik edilmek üzere saraya gönderilir.
Padişah VI. Mehmet Vahdettin, “Damat Ferit Paşa Millet ile Padişah arasına siyah bir perde çekti” diyerek, bu kararı imzalamaz.
“İş intikam ve bilahare mukatale şeklini alabilir. Yolun şimdiden önünü kesmek üzere fetva-yı şerife talebine mecbur oldum” der.
Seyhülislam Mustafa Sabri “Divan-Harb-ı Örfi tarafından idama mahkum edilen Kaymakam Kemal’ın mahkemesi hak ve adle muvafık bir surette icra edilmiş olduğu takdirde, hakkında sadır olan hükm-i idamın derun-i varakada muharrer fetva ve mükul-i şer’iyeye muvafık olduğu veraste-i arzdır” şeklinde bir fetva verir.
Cezası infaz edilmek üzere İstanbul’a getirilmiş olan Mehmet Bey, Bekirağa Bölüğü’nden alınarak cezasının infaz edileceği yer olan Beyazıt Meydanı’na getirilir.
Kemal Bey’in idam edileceğini duyan İstanbullular Beyazıt Meydanı’ndan toplanırlar.
Kemal Bey’e idam sehpasının önünde son sözünü ne olduğunda, o halka şöyle der:
“Sevgili vatandaşlarım, Ben bir Türk memuruyum.
Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir.
Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar.
Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet”
Kemal Bey’in bu sözlerine katılan halk da aynen cevap vererek, “Kahrolsun böyle adalet” diye bağırmaya başlamışlardır.
Kemal Bey, bu son sözlerine devam ederek:
“Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum.
Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır.
Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin. Amin.
Borcum var, servetim yok üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın Milletim…”
Kemal Bey’in idam hadisesi, İngilizlerin hiç beklemediği şekilde büyük tepki ile karşılanır.
Kemal Bey’in cenazesi vasiyeti üzerine, Kadıköy Kuşdili Çayırı’ndaki oğlunun mezarı yanına gömülmesi için, ailesine teslim edilir.
Kadıköy’de büyük bir cenaze töreni yapılır.
Tabut, Karaköy İtfaiye Karakolu önünden geçerken bir manga asker bayrağı yarıya indirerek selam durur.
Alışılmışın dışında, tabut eller üzerinde defnedileceği yere kadar götürülerek, 10 Nisan 1919 Perşembe günü akşam üzeri toprağa verilir.(1)
Kemal Bey’in üzerinde çıkan vasiyeti tarihe bir belge olarak kalacaktır.
Vasiyet şöyledir;
“Merhum sevgili oğlum Adnan’ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdilli Çayır’ndaki kabristanda yavrumun yanına gömülmemi diliyorum.
Teyzem ve kardeşim Kadıköy’ünde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesinde 67 numaralı hanedir. Adı İsmet Hanım’dır. Defin masrafı teyzeme tevdi buyurulmalıdır.
Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır:
Millet ve Memleket uğruna şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal’in ruhuna fatiha.
Perişan zevcem Hatice’ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref’e muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim.
Babam, Karamürsel Aşar Memur-u Sabıkı Arif Bey de acizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muavenet olunursa, memnun olurum.
Türk Milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır.
Allah, millet ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşaallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.”
(30 Mart 1335 Boğazlıyan Kaymakam – Sabıkı Kemal)
Türk milleti onu unutmamıştır. T.B.M.M. 14 Ekim 1922’de çıkardığı özel bir kanunla “Millî Şehit” olarak kabul etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle çocuklarına ömür boyu maaş bağlanmış ve 1926 yılında çıkarılan özel kanunla ailesine tehcirle sürülmüş Emenilere ait elkonulan mülkten iki daire tahsis edilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Kemal Beyin babası Arif beyi kabulünde ona şöyle der;
“Sen öyle bir evlat yetiştirdin ki, oğlun bu meşaleyi tutmasaydı biz ateşi yakamazdık. Işık tutan senin oğlundur”.
Vasiyeti doğrultusunda, Kadıköy Kuşdili mezarlığına defnedilmiştir.
1973 yılında Mülkiyeliler Birliği tarafından yenilenen kabri, “Milli Şehidimiz” ibaresini taşımaktadır ve anıt-mezar olarak bilinmektedir.
Türk Milleti, başta Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey olmak üzere, Suikast Komitelerinin kurbanları olan büyük Türk Milliyetçileri’ni rahmet ve minnetle, Suikast Komitelerini ise lanetle anacaktır…
Unutulmaması ve unutturulmaması dileğimle…
Ruhu şad, mekanı cennet olsun…
Murat ÇALIK