– İmamı değil inancı kutsal sayanlara –
Köyün biri uzun yıllardır kuraklıktan muzdaripmiş. Ne olduysa olmuş, yağmur yağmaz olmuş köye.
Köyde kuraklıktan dolayı büyük bir sıkıntı başlamış, ekinler çıkmaz olmuş sonunda da kıtlık başlamış, açlık baş göstermiş.
En sonunda köy ahalisi o köy camisinin imamından yardım istemişler. İmam önde cemaat arkada her hafta Cum’a günü yağmur duasına çıkmaya başlamışlar…
İmam yağmur duasına çıktığında, cemaatin hepsini yanına alır,
“ Sakın ha kuyruğumdan ayrılmayın, perişan olursunuz der”, sesli sesli bir şeyler söyler, bir-iki okur-üfler, bir-iki bağırır-çağırır, duadan geri dönerken cemaatin kendisine verdiği hediyeleri alır, siz bana güvenin, bu yağmuru yağdıracağım” dermiş.
Uzun haftalar geçmiş ama ne yağmur yağmış ne de kuraklık bitmiş. Aslında bu durum içten içe imamın hoşuna gitmiyor da değilmiş. Her hafta gelen hediyeler, erzaklar bununla beraber köyde sözünün dinlenmesi…v.s .
Fakat zaman ilerledikçe bunca yağmur duasına rağmen, yağmur yağmayınca arada cemaatten birkaç kişi çıkıp;
“İmam efendi nasıl dua ediyorsun ki bir türlü yağmur yağmıyor” dese de,
İmam efendi hemen ;
“ Neuzubillah, Bre kafir!
Sen imansız mısın?
Allah’a da mı inancın yok?
Cami’ye, cemaate neden karşı çıkıyorsun?
Hele sizden başka ses eden var mı, neden bölücülük ediyorsun?
Bak cemaatin çoğunluğu burada görmüyor musun? diyerek,
ve Cemaate de dönerek ;
“Bunlar zındıktır, sakın ola oyuna gelmeyesiniz, itidalli olasınız, zinhar dinden çıkarsınız maazallah…” deyip cemaati de yanına alıp bu tür konuşanları susturuyormuş.
Hatta böyle konuşanların birkaçını da münasip fırsatlarda köyden bile “ihraç” etmişler.
Bununla beraber köy kurulduktan bu yana sözü dinlenen köyün ileri gelenlerinden birkaçı bu imamın oyununu anlamışlar lâkin imam da, “susun , çaktırmayın, aldıklarımı paylaşırız” deyip onlardan bazılarını da yanına almış…
Böyle tam 16 sene geçmiş.
Dile kolay… Kıtlık-kuraklık içerisinde 16 sene.
İşin garibi, açlıktan, sefaletten kırılan cemaatte imama inanmışlar, bir dediğini iki etmez olmuşlar, biri de çıkıp,
“ Ya hu imam efendi, biz Allah’a inanırız, seni de önceki imam gibi âlim bir zat bilmiştik, senin namaz kıldırdığın cami bizim büyüklerimizin bahçesinde yattığı camidir, biz sana çok güvendik ama son 12 senedir kuraklık iyice bunalttı, bu kadar dua ediyorsun, bana güvenin diyorsun iyi de hiçbir değişiklik yok “ bile diyememiş.
Bunu seslendiremedikleri gibi artık ettiği duanın tutmayacağına da inanmayanlar da içten içe gittikçe çoğalmış.
Gel zaman git zaman, cemaatten birinin kafasına dank etmiş bu durum.
Düşünmüş ve kendi kendine soru sorar olmuş;
Yağmuru yağdıracak olan, imam mı, cami mi, önceki imam mı, Yaradan mı?
Yağmuru yağdıran Allah ise bir insana bu kadar ısrarla ve inatla körü körüne bağlanmakta ne ola?
Amaç yağmurun yağması ise, araç olan imamı kutsamak yanlış değil mi?
Bu düşünceler ile Cum’a günü gelmiş çatmış…
Her zamanki gibi imam önde, cemaat arkada dua etme yerine geldiklerinde, karşı taraflarında birinin elinde şemsiye ile dua ettiğini görmüşler.
Hoca hemen bağırmış;
“Behey edepsiz gafil, sen ne yaparsın?
Bilmez misin ki, ben başlamadan bu dua da başlamaz, yağmur da yağmaz…
Sen kimsin ki, kendi kendine dua edersin?
Hem de bu sıcak havada eline şemsiyeyi almışsın?
Cemaati neden bölüyorsun?
Bre zındık, fitneci misin?”
Hoca’yı duyan cemaatte karşıda tek başına dua eden, elinde şemsiye ile gözyaşları içinde yakaran adama sataşmaya başlamışlar;
“Alo! Sana diyoruz Kurt Kaya…
Dellendin mi?
Bak burada hep beraber dua ediyoruz, neden bizi bölüyorsun?
O elindeki şemsiye nedir?
Bir sorunun var ise, gel akşam namazında kendi içimizde hocaefendi ile beraber konuşup halletmeye çalışalım…”
Bu sözlere kulak asmamış Kurt Kaya.
Elinde şemsiye, Yaradana yakarmaya devam etmiş.
İmamın talimatı ve ileri gelenlerin de kışkırtmasıyla, cemaat iyice ateşlenmiş ve sözle saldırmaya başlamışlar,
“Hainsin sen Kurt Kaya,
Bölücüsün,
Sen Allah’a da inanmıyorsundur.
Senin yüzünden kuraklıktan kurtulamayacağız,
Bir de eline şemsiye almış bize hava atıyor, neden gelip bizim yanımızda dua etmiyorsun?
Zaman birlik zamanı değil mi?
Ayrılıkta azap vardır bilmiyor musun?
Dönek misin, çakal mısın?”
Böyle söyleyenlerin içerisinde bir zamanlar imam hakkında sorgulamalar yaptığı arkadaşları bile varmış Kurt Kaya’nın…
Kurt Kaya bu sözleri duyunca, ellerini yüzüne sürmüş, amin deyip yerinden doğrulmuş ve cemaate dönmüş ve aynen şöyle demiş;
“Ey cemaat…
16 yıldır kuraklık bitsin, yağmur yağsın diye imamla geliyor dua ediyoruz.
Hepimiz Allah’a inanıyoruz.
Ama bir gün de ettiğimiz duaya inanıp demedik ki, bugün yağmur yağacak, o zaman yanımıza şemsiye alalım.
Bizim inanmadığımızı Yaradan mı bize verecek?
Daha biz ettiğimiz duaya güvenmiyoruz. Samimi değiliz.
Hepimizin amacı yağmurun yağması mı, imamın camide kalması mı?
Yağmuru Hoca mı yağdıracak Yaradan mı?
Bunca sene imamdan istedik tek bir damla yağmur yağdı mı?
Lafa gelince hep eski imamı örnek gösteriyorsunuz,
O demez miydi, “Gayemiz yalnız ve yalnız Allah’ın rızasıdır. Yalnızca O’na sığınır, ne istersek yalnızca O’ndan isteriz.” diye,
Siz neden buradasınız?
Eğer yağmur yağacağına inanıyorsanız şemsiyeniz nerede?
Yazıklar olsun… diyerek ve şemsiyeyi kalabalığın suratına doğru fırlatıp yürümeye başladığında gök yırtılırcasına yağmur boşanır…
Kurt Kaya köy yolunda bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında ıslana ıslana, yağmurun getireceği bereket için Yaradan’a şükrederken;
Arkasındaki cemaat onun fırlatıp attığı şemsiye altında bir kişilik yer kapabilmek ve bir anda ortadan kaybolan imam yerine yeni bir imam seçebilmek için hesap peşindedir.
Gönlünde aşk, kalbinde iman, dua günü tek başına kalsa da şemsiye taşıyabilen Kurt Kayalar’a selam olsun.
Selam ile…
Murat ÇALIK
2013