Meşhur dizi, sinema ve içerik izleme platformu Netflix’de ilk olarak 5 Kasım’da 6 bölüm, 6 Ocak’ta da 6 bölüm olmak üzere toplam 12 bölüm olarak yayınlanan Kulüp dizisi birçok kimse tarafından seyredildi ve sinema, dizi incelemesi açısından birçok eleştirmen tarafından beğenildi…
Ben de diziyi seyredenlerdenim. Öncelikle notumu düşeyim dizinin ikinci sezonunda Fırat Tanış resmen oyunculuğunu konuşturmuş tebrik ederim.
Kulüp dizisi son yıllarda laçkalaşan Türk Dizi sektörüne bir anlamda ders veren bir yapıt olmuş…
Dizi 1950’li yıllarda İstanbul’da Beyoğlu civarında Seferad Yahudisi Matilda ve kızı Raşel’in hayatı çevresinde gelişen olaylara odaklanırken, İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olduğu 11 Kasım 1942 yılında TBMM’de kabul edilen Varlık Vergisi Kanununa, Celal Bayar’ın cumhurbaşkanı, Adnan Menderes’in başbakan olduğu 6-7 Eylül 1955 olaylarına da Türkiye Cumhuriyeti’ndeki “azınlıklar gözü ile” anlatıyor…
Dizinin ilk sezonunda mükemmel diyebileceğimiz kostüm ve iç mekan çalışmaları göz ziyafeti verirken pek tabi inceden de olsa kötü karakterli Türk vurgusu hissediliyor.
İkinci sezon oyuncuların muhteşem performansları ve dizi içerisindeki sürükleyici kurgu dikkati çekerken,
Dizinin birinci sezonunda “para için sevdiğine ihanet eden”, ” savunmasız kimselere kötülük eden”, ikinci sezonunda da ” Yahudi kızına tecavüz eden”, ” hamile bıraktığı Yahudi kızını terkeden”, “azınlıkların dükkanlarını yağma eden ve azınlıkları linç eden” kimselerin Türk olması pek tabi “azınlık gözü ile” yazıldığı ve Netflix gibi platformların bu tür şeyleri sevdiği bilindiği için olası bir durummuş gibi gözüküyor…
Kimse yanlış anlamasın bu yazıyı okurken zira sinemografi, kurgu, oyunculuk, kostüm ve mekan tasarımı anlamında başarılı bulduğum bir dizi için siyasi(!) bir yorum yapmıyorum.
Şimdi kalkıp Kıbrıs, Eoka, ihanet, nereden geldiği belli olmayan zenginlik, provokasyon, zamanın başbakanın 6-7 Eylül olaylarından yargılanması ve idam edilmesi vs gibi konulara da girmeyeceğim…
Adamlar uğraşmış, didinmiş, emek vermiş ve en önemlisi sanatsal anlamda bir yapıt ortaya koymuş.
Biz de hep savunmada kalmak yerine yediği kabı pislemeyen evlatlarımızın içerisinden yönetmen, oyuncu, senarist, besteci, teknisyen vs çıkaramaz ve tarihimizdeki onca kahramanlığı ve bizlere yapılan kahpeliği roman, tiyatro, sinema vs gibi yerlerde anlatamazsak yani kaliteli işler yapamazsak elin adamı gelir bütün dünyaya istediğini “sanatla” anlatır…
Peki gerçekten kalburüstü bir proje yapılsa netflix gibi yerler o projeyi yayınlar mı?
Neyse!
Gelelim asıl konuya!
Bu yazıyı neden yazıyorum?
Dizinin ikinci sezonunda 1942 Varlık Vergisi zamanında Yahudi ailenin bütün parasını gaspeden, 6-7 Eylül 1955 olaylarını da başlatan, dizideki azınlıklara “Siz bizim ancak kölemiz olabilirsiniz” diyen Türk ama sadece de Türk değil hem de Türk Milliyetçisi olduğu vurgulanan bir karakter var. Bu karakter Varlık Vergisi zamanında 40’lı yaşlarda, 6-7 Eylül olaylarında da 55’li yaşlarda. Dizide bu karakteri oynayan Trabzon doğumlu hemşehrim oyuncu Ruhi Sarı.
Dizide bu Türk Milliyetçisi karakterin adı ise Kürşat. ( yani Kür Şad )
Türklerin tecavüzcü, gaspçı, katil, hırsız vs gösterilen ve “kendi kurgusu içerisinde bir nevi mantıkla anlatan” dizide benim de sigortalarımı attıran da bu karakterin adı oldu.
Çünkü dizideki kurgu kendi içerisinde başarılı idi fakat bu karakter ismi hepsini çöpe attı ve yapımcılar Saner Ayar ve Ayşe Durmaz ile senaristleri Necati Şahin, Ayşin Akbulut, Serkan Yörük, Rana Denizer ve Bengü Üçüncü’lerin dertlerinin ne olduğunu ortaya çıkarttı…
Gelelim karakterin ismi Kürşat ( Kür Şad) adının hikayesine…
Kür Şad ismi Türk Edebiyat Tarihi’nin bir figürüdür. 1946 yılında Hüseyin Nihal Atsız’ın kaleme aldığı Bozkurtların Ölümü adlı romanın karakterlerinden biridir. Karakter Türk Tarihinde çin kaynaklarına gerçek bir kişi olan Chieh-she-shuai’dan esinlenmiştir.
Yani dünyada 1946 yılından önce Kür Şad ( yanlış yazılımı ile Kürşat) diye bir isim yoktur. Atsız’ın romanı ile literatüre girmiş ve yıllarca sonra başta Türk Milliyetçileri olmak üzere evlatlarına isim olarak verilmiştir.
Kurgusundan kostümüne, oyunculuğundan mekan tasarımına üzerinde çok çalışıldığı belli olan ve iki kişinin yapımcılığını, 5 kişinin de senaristliğini yaptığı Kulüp dizisine göre,
Dünyada ilk kez 1946’da literatüre giren Kür Şad ismini bu dizideki karakter 1942 Varlık Vergisi zamanında hem de 40’lı yaşlarda almış oluyor. Yani ilk 1946’da literatüre giren bir ismi bir adam oğluna 1900’lü yılların başında koymuş oluyor.
Şimdi bu kadar bariz hata olur mu?
Olmaz!
Peki nasıl gözden kaçtı bu büyük hata?
Söyleyeyim…
Bitmeyen kavga ve nefret yüzünden!
O kadar büyük nefret o kadar büyük, küçük görmek var ki, bu nefret basit bir hatanın görülmesine engel oluyor…
Gelin Varlık Vergisini, 6-7 Eylül Olaylarını, Maraş, Çorum, Madımak katliamlarını konuşalım,
Pek tabi konuşalım.
Bunları konuşurken Rum çetelerini, isyanları, Başbağlar katliamını, TÜRK’ÜN emeği ile zengin olan yahudileri, rusla işbirliği yapan ermenileri, eoka nın insanlık dışı katliamlarına susan rumları da konuşalım…
O haklı bu haksız diye yazmıyorum!
Belki netflix gibi dünyaya ulaşabilirsiniz, hatırlarsanız “Geceyarısı Ekspresi” de birçok ödül almıştı.
Bitmedi bu nefret!
Kendilerini “sütten çıkmış ak kaşık” görenlerin ne nefreti bitti ne de nefretlerini çeşitli mecralarda iftira atarak anlatmaları.
Nefret sahipleri çocuklarını, gençlerini yetiştirdi kimisini patron, kimisini yazar, kimisini şarkıcı, kimisini oyuncu, kimisini şair, kimisini senarist, kimisini de besteci yaptı…
Nefret sahipleri kendi nefretli gözlerinden her mecrada anlattılar anlattılar anlattılar…
Bu nefrete muhatap olanlar ise evlatlarına “eline ekmeğini al sakın düşünme”, “çalgıcı mı olacan bırak o aleti”, “duktur ol sülalemize bakarsın”, “mühendis ol tükkanın başına geç”, “yazmaktan para mı kazanılır salak” vs vs vs diyerek bu durumu hazırladılar…
Kulüp dizisi gerçekten sinemografi anlamında muhteşem bir yapıt…
Ah bir de o Nefret olmasa!
Selam ve saygılarımla…
Murat ÇALIK