Bir kısmı da, belki “hey gidi hey” demiştir içinden.
Hasan Basri Gocul…
Kimdir Hasan Basri Gocul Hoca?
Hasan Basri Gocul Hoca; Hüseyin Nihâl ATSIZ Hocamız kadar meşhur olmasa da öksüz Türklük davasına bu iki büyüğümüzün çalışma şekli hemen hemen aynı şartlarda yürümüştür.
Gocul Hocamız yokluklar içinde ideâli yolunda yürümüş, eserlerini aile efradının rızkından böldüğü harcamalarla meydana getirmiştir.
Hatta öyle ki ev sahibi tahliye isteğine bir sebep bulamayınca, o kadar çok kitabı vardır ki, evim bunun yüzünden çökecek iddiasını mahkemede sergilemiştir.
İmkansızlıklar içinde ruh bütünlüğünden, aktivitesinden, hamlesinden hiç bir şey kaybetmeden ilerleyen Türklük davasına hayatını adamış ve ne yazık ki, sessizce ve çok da bilinmeden uçmağa varan Hasan Basri Gocul Hocamız hakkındaki Prof. Dr. Necmeddin Sefercioğlu’nun 2007 yılında Türk Yurdu dergisinde yazdığı; PORTRE: BASRİ GOCUL (15 Mart 1910 – 9 Ocak 1976) adlı yazıyı aşağıda aynen paylaşıyorum;
Umuyorum ki, tanıyanı ve rahmetle ananı çoğalır.
Murat ÇALIK
…
PORTRE: BASRİ GOCUL (15 Mart 1910 – 9 Ocak 1976)
Prof. Dr. Necmeddin Sefercioğlu
“Milletimizin yetiştirdiği ender destan şairlerinden biri idi. Genç yaşında giriştiği Türk millî destanını yazma çabaları, hayatının önemli bir bölümüne yayıldı. Bu destanı yazmak için çok özverili bir hayat yaşamak zorunda kaldı.
Çalışmalarını başarılı kılmak için gerekli tarih, dil ve deyim bilgisini geliştirmek, Arapça, Farsça ve Çağatay Türkçesini -kendi kendine- öğrenmek yolunda birçok sıkıntılara katlandı.
Sonuçta ortaya 12521 mısralık bir eser çıktı. Ardından onu yayınlatma sıkıntısı başladı. Önce destanın bölümlerini, kendi kıt imkânları ile kitapçıklar hâlinde yayınladı. Eserin bir bütün olarak yayınlanması, ancak uçmağa varışından yıllarca sonra mümkün oldu.
Millî destan şairimiz Basri Gocul, 15 Mart 1910 günü Tekirdağ’ın Çorlu ilçesi merkezinde doğmuştu. Babası ‘Uzun’ lâkaplı Arif Ağa, annesi Hamide Hanım’dı. Üçü erkek, ikisi kız olan beş kardeşi vardı. 1943 yılında evlendiği Ulviye hanımdan iki erkek çocuğu oldu.
Çorlu’daki ‘Şücaeddin Zükûr Mekteb-i İptidaîsinden sonra Edirne Ziraat Mektebini bitirdi (1927). Sanat sevgisi ve ailesinin malî durumu yüzünden öğrenimini sürdüremedi ve hayata atılmak zorunda kaldı.
Çalışma hayatına 27 Eylül 1927’de, Saray ilçesine bağlı Edir köyünde öğretmen olarak başladı. Öğretmenliği destan çalışmalarını daha rahat yürütmede yararlı olacağını umarak yeğlemişti. Bir yandan resmî görevi ile uğraşırken bir yandan da sürekli olarak okuyor, köyleri dolaşarak dil ve folklor araştırmaları ve derlemeleri yapıyordu.
1938’de atandığı Bolu ilinin ilçe ve köylerinde araştırma, derleme ve ‘Oğuzlama’ adını verdiği destanın yazılması çalışmalarını sürdürdü. 1957 yılında, Millî Eğitim Bakanlığınca “Kahramanlık günleri tertipçisi” olarak görevlendirildi. Bu görevle öğretmen okullarında kahramanlık günleri düzenledi ve yönetti. 1961’den sonra iş hayatını Niğde ve Bursa müzelerinde görev yaparak sürdürdü. Bursa’daki Balaban Bey İlkokulu öğretmeni iken, 28 Mart 1969’da kendi isteği ile emekli oldu.
9 Ocak 1976 Cuma günü uçmağa vardı ve Bursa’daki Emir Sultan Kabristanında yurt toprağına karıştırıldı. Mezarının kitabesinde, kendisinin yazdığı şu beyit kazılıdır;
Sevinçsiz yaşatılmış şehnameci bir şair
Bu mezara gömülmüş bulunuyor, zair !
Basri Gocul Beğ’i, Niğde Müzesinde görevli iken, araştırmaları için bir süre Ankara’da bulunduğu sırada tanıdım. Sanırım Niğdeli şair dostumuz İsmail Özmel Beğ, beni de aramasını tavsiye etmiş. Ankara’da bulunduğu sırada zaman zaman DTCF’ye gelirdi. Tatlı sohbetlerimiz olurdu. Fakat oldukça mutsuz biriydi. Bu mutsuzluk sanat çalışmalarına yeterli zaman bulamamaktan kaynaklanıyordu. Destan çalışmaları için daha çok zamana ve araştırmaları için değişik yerlere gitmeye ihtiyaç duyuyor, fakat yöneticilerin engeli ile karşılaşıyordu. Galiba zaman zaman çalışma arkadaşlarının çekemezlik ve kıskançlıkları ile de karşılaşıyordu. Elbette onu en çok üzen ve mutsuz eden durum, yıllarını verdiği ‘Oğuzlama’nın bir bütün olarak yayınlanamaması idi. Haklı olarak onu üçüncü çocuğu gibi görüyor, yayınlandığını görmek istiyordu. O eseri yayınlanmış görmek, kuşkusuz, bütün dostlarının ve edebiyatseverlerin de başlıca dileği idi. Fakat yazık ki sağlığında bu dileğine kavuşamadı.
Basri Gocul’un yayın hayatı da çok genç yaşında başladı. İlk şiir kitaplarını 1936-1939’da yayınladı. Bir Nâra (1936), Apaçık (1936) ve Aydın Yaylalarında (1939). Sonraki yıllarda şiir çalışmalarının bütün ağırlığını millî destanın yazılmasına verdiği için şiir yazmayı bir yana bıraktı.
Basri Gocul, büyük bir özverili ve sabırlı çalışmanın ürünü olan ve 12521 mısradan oluşan, Oğuzlama adını verdiği “Türk Millî Destanı”nı tamamlandıktan sonra, incelenmesi ve değerlendirilmesi için Türk Dil Kurumuna sundu.
Kurum, 1944 yılında, “Eser incelenmiş, millî ve edebî değeri bakımından mükâfatlandırılmaya lâyık görülmüştür” diyerek, kendisine 1000 (bin) liralık ödül verdi. Fakat söz verildiği halde eser Kurum yayını olarak çıkarılmadı.
O da büyük bir şevkle yazıp bitirdiği eserin kamuoyunca tanınması için, Oğuzlama’yı, 1948’den 1956’ya kadar, parçalar ve bölümler hâlinde, dergilerde yayınladı.
Ayrıca Destan’ın bölümlerini daha derli toplu sunan kitapçıklar çıkardı. Bunlar kendi sınırlı bütçesinden, ailesinin rızkından fedakârlık ederek çıkardığı, kötü baskılı yayınlardı.
Sonra da bunları birkaç cilt içinde sunmağa çalıştı. Türk millî destanı Oğuzlama’nın eksiksiz, güzel bir yayımı, Gocul’un uçmağa varışından 24 yıl sonra, Sayın Altan Deliorman’ın himmeti ile gerçekleşebildi:
Oğuzlama: Türk millî destanı (İstanbul: Orkun Yayınları, 2000), 559 s.
Gocul, büyük sıkıntılara, eza ve cefalara katlanarak yazdığı, kendisine;
Sessiz sessiz yaşasaydım ben de keşki,
Ne mübarek belâ imiş “millet aşkı”’
dedirten büyük eserini tamamladıktan sonra da manzum özdeyişler, kendi çabası ile öğrendiği Arapça, Farsça ve Çağatay Türkçesi ile ünlü İslâm şairlerinden yaptığı manzum çeviriler yayınladı.
Mevlâna’nın eserlerinin Farsça asıllarından çevirdiği şiir, rubaî ve beyitleri;
Mezarlıkta Şarkı Söyleyen Adam (19..),
En Güzel Şiirleriyle Mevlâna (1969),
Eşsiz Tanrıcı Şair Mevlâna’dan Seçme Şiirler (1970),
Mevlana’nın En Güzel Şiirleri (1970),
Tanrı Aşkı (1970),
Mevlâna’dan Rubailer (1971),
Neler Demedim (1971),
Çağırış : Mevlâna’dan Şiirler (1971),
Avuç Avuç Topla Beni (1971),
Âşıklar (1971) adlı kitapçıklarında topladı.
Ayrıca Muhammed İkbal’den çevirdiği rubaîleri Tûr Lâlesi (1970), başka şiirleri Pakistan Millî Şairi İkbal’in Hikmetli Şiirleri (1970); Sandor Petöfi’den çevirdiklerini En Güzel Şiirleriyle Petöfi (1970) adlarıyla yayınladı.
Manzum duruma getirdiği değişik konulu özlü sözleri;
Manzum Vecizeler (1965),
Altmış Vecize (1966),
Mânâ Hazinesi (1966),
Söz Hazinesi (1966),
Özlü Sözler (1966),
Seçme Konular (1969),
Özlü Konuşmalar (1969),
Özlü Düşünceler (1969),
Özlü Beyitler (1969),
Nazımlaştırılmış Vecizeler (1969),
Hikmetli Beyitler (1969),
75 Manzum Vecize: En Güzel Örnekler (1969),
Değerli Düşünceler (1969), Beyitlerle Vecizeler (1969),
Büyüklerin Sözleri veya Sözlerin Büyükleri (1970) adlarıyla yayınladı.
Onlar yanında bir de yergi eserciği çıkardı: Sayın Besim Atalay, Benimle Etmiş Alay (1953). Eserlerin yayınlanış yıllarına bakılarak kestirilebileceği gibi, bütün bu yayınlar 1–3 formalık kitapçıklardı. Anlaşıldığı kadarı ile şairimiz onların hemen kamuoyuna ulaştırılması için bu yolu seçmişti. Her halde, çok sınırlı olan malî imkânlarının çok sayfalı kitaplar yayınlamaya elverişli olmayışını göz önüne almış olmalıydı. Millî Kütüphane kayıtlarına göre böyle yayınların sayısı 70’e yakındır. Gocul manzum özdeyişlerde ve beyit çevirilerinde, adının başına, çoklukla, “Böyleleştiren” anlatımını koyuyordu.
Türkçü bir şair olan Gocul, şiirlerini ve destan parçalarını Filiz, Türkeli, Orkun, Gurbet, Türk yurdu, Erciyes, Aras, Tanrıdağ, Ürün, Doğu, Ülkü, Türk sanatı, Kopuz, Serdengeçti gibi milliyetçi dergilerde de yayınladı.
O, Türklüğe olan inancını şu beyitle dile getiriyordu:
Ey kahraman soyum ! Öğün !
Eşin yoktur altında göğün !
Türklüğün millî destanını büyük bir gayretle ve şevkle yazarak milletimize armağan etmiş olmasından dolayı Gocul’a, şükran duyguları ile doluyuz ve kendisine Tanrı’dan eksilmeyen rahmetler diliyoruz.”
(Türk Yurdu, Haziran 2007)