Ahmet Hulûsi Bey, 13 Eylül 1861′de Denizli’nin Kayalık Mahallesi’nde doğdu. Babası, Osman Nuri Efendi, 1895 yılında vefat edene kadar Denizli müftüsü olarak görev yapmış bir din adamı, dedesi Veliyyüddin Efendi de devrinin Denizli’nin önde gelen müdderis ve bilim adamlarındandı.
Denizli’de, Tekelizade Bekir Efendi’den aldığı ilkögretimden sonra öğretimine babası Osman Nuri Efendi’nin Kayalık Mahallesi’nde bulunan medresesinde devam etti. Mezuniyetinin hemen ardından babasının medresesinde hocalığa başladı. Osmanlı yüksek uleması hiyerarşisinde önemli bir konum olan “sahn müderrisliğe” kadar yükseldi.
1885 tarihinde babası Denizli Müftüsü Osman Nuri Efendi’nin yanında fahri müftü yardımcılığı göreviyle memuriyete başladı. 1910’da bu göreve asaleten atandı. Aslen müftü yardımcısı olduğu 1910 yılında Aydın Vilayeti İl İdare Meclisi üyeliğine seçilen Ahmet Hulusi Bey, bir yıl süreyle Denizli sancağını temsil etti.
Denizli müftüsü iken Türkiye’nin itilaf devletlerince paylaşılmasını ihtivâ eden Mondros Anlaşması imzâlanmıştı.
Şubat 1919’da Paris’te bir araya gelen Îtilâf devletleri temsilcileri Balıkesir, Aydın ve İzmir’i Yunanistan’a vermeyi kararlaştırdılar.
Bu gelişmeler üzerine Nûreddîn Paşa, bölge ileri gelenleri ve din adamları liderliğinde, İzmir Müdâfaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti adı altında bir teşkilât kurdu. Bir kongre toplanmasını kararlaştıran cemiyet, Balıkesir, Aydın ve Denizli livâlarından delege gönderilmesini istedi.
Denizli’den gönderilen delegeler arasında Ahmet Hulûsi Bey de bulunuyordu. Kongreye İzmir vâli ve kolordu komutanı Nûreddîn Paşa başkanlık etmiş ve ilhak tahakkuk ettiği takdirde mukâvemet edebilmek için teşkilât kurulması kararlaştırılmıştı.
Paşa, İzmir’in Yunanistan’a verilmesi hâlinde silâhlı bir müdâfaaya kalkışılacağını söylediği sırada Ahmet Hulûsi Bey büyük bir uzak görüşlülükle kendisine şöyle demişti:
“Paşa! İstanbul işgâl altındadır.
İşgâl kuvvetleri İstanbul hükûmeti üzerinde tazyiklerde bulunarak sizi terfian veya memuriyetinizi nakil sûretiyle İzmir’den uzaklaştırırlar.
Çünkü buradaki hıristiyan unsurlar işgâl kuvvetleriyle temas hâlindedirler.
Sizin burada fiilî mukâvemet için girişeceğiniz her hareketi onlara bildirirler. Onlar da hükûmete tesir ederek, bu teşebbüsü netîcesiz bırakırlar.
Bakınız Rum papazlarından metropolit Hrisostomos daha şimdiden bu şehrin fahrî vâlisi gibi hareket etmeye başlamış ve Yunan işgâlinin hazırlıklarına girişmiş bulunmaktadır.”
Ahmet Hulûsi Bey’in söyledikleri çok geçmeden gerçekleşti…
Nûreddîn Paşa azledilerek yerine vâliliğe Kambur İzzet, kumandanlığa da emekli paşalardan Nâdir Paşa tâyin edildi.
Ahmet Hulûsi Efendi ise, İzmir Redd-i İlhak Kongresinden döndükten sonra memleketin elîm bir âkıbete sürüklenmekte olduğunu görerek derhâl yoğun bir teşkilâtlanma çalışmasına girişti.
Bu arada beklenen fecî âkıbet gerçekleşti. İzmir 15 Mayıs 1919 Perşembe sabahı Yunanlılar tarafından işgâl edildi.
Acı haber Denizli’ye ulaştığı zaman irkilmeyen, ümitsizlikle yıkılmayan tek insan Ahmet Hulûsi Efendiydi. Çünkü o, mukadder sonucu biliyor, din, vatan ve nâmus için neler yapılması gerektiğini düşünmüş bulunuyordu.
İzmir’in işgâli üzerine ilk iş olarak Denizli’de bir protesto mitingi tertipledi. Müftülük dâiresinin yakınındaki bir câmide bulunan Sancak-ı şerîfi asılı bulunduğu yerden tekbirler ve salât ü selâmlar ile indirdi. Etrafında şehrin ileri gelen şeyh ve imâmları olduğu hâlde câminin etrâfında bekleşen kalabalığın önüne geçti.
Kalabalık Belediye Meydanına doğru yürümeye başladı. Tekbir seslerini işiten halk, işini gücünü bırakarak Belediye Meydanına koşuyordu.
Müftü Hulûsi Efendi meydanı doldurmuş bulunan Denizlililere hitâben ağlamaklı bir sesle şöyle konuştu:
“Hemşehrilerim!..
Karşımıza çıkarılan düşman daha dünkü uşaklarımızdır.
Biz onlara mağlûb da olmadık. Bu düşman her kim olursa olsun Türk’ün ve Müslümanlığın son müstakil yurdu olan topraklarımızı da elimizden almak istiyor.
Bizler şimdiye kadar esir yaşamadık ve yaşayamayız.
Silâhımız yoksa sapan taşıyla düşmana karşı çıkmak ve onu tepelemek her Türk ve Müslümana farz-ı ayndır.
Fetvâ veriyorum!..
Silâh azlığı veya çokluğu mühim değildir.
Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiili mukabelede bulununuz…”
Sözü sık sık tekbirlerle kesilen ve son derece heyecanlı geçen miting, Denizli halkının düşmana mukâvemet için hazır bulunduğunu ve şehrin muhterem müftüsü Ahmet Hulûsi Efendinin emir ve direktiflerine uyacaklarını göstermişti.
Fakat Ahmet Hulûsi Efendi yalnız Denizli için değil, bütün civar, vilâyet ve kazâları da içine alan bir millî mukâvemet hareketi meydana getirmek istiyordu. Bu sûretle Aydın ve Nazilli’ye emin adamlarından birkaçını göndererek onlarla temasa geçti.
Müftü Efendinin faâliyetlerini yakından tâkib eden Denizli Rumları ise; “Onun sarığını başına dolayacağız.” diye haber göndermekteydiler. Ancak kahraman Denizli müftüsü bu tehditlerden korkacak ve din ve nâmus müdâfaasından geri duracak bir kimse değildi.
Bizzât kendisi Dinar’a ve Afyonkarahisar’a gitti. Bu bölgelerdeki diğer müftü, vâiz ve müderrislerle temasa geçerek silahlı çeteler teşkil edip, ilerleyen Yunan kıtaları karşısında bir mukâvemet cephesi meydana getirmek husûsunda onları harekete geçirdi. Bu bölgede efeler, yedek subaylar, mütekaid (emekli) subaylar ve halktan herkes mahallî müftülerin idâre ettiği teşkilâta kaydolunarak kısa zamanda harbe hazır vaziyete getirildiler.
Onun bu faâliyetlerini Denizli mutasarrıfı Fâik Bey (Öztırak) şöyle anlatmaktadır:
“Ahmet Hulûsi Efendi, benimle çok uzun ve mahrem görüşmelerde bulundu.
Denizli sancağının kazaları olan Acıpayam, Buldan, Sarayköy, Tavas ve Çal’da bilhassa müftüler ve müderrislerle eşrâfın rehberlik ettiği heyetlerin teşkîlini temin ettiğini söyleyip, artık mukadder olan Yunan işgâli önünde neler yapılması îcâb ettiğinin şimdiden düşünülüp lüzumlu tedbirlerin alınmasını teklif ve tavsiye etti.
Bugün daha iyi anlıyorum ki, müftü efendinin sözlerinde hiç bir imkânın gerçekleşmesi şartı yoktu.
Yapılması gereken vatanın istiklâli ve haysiyeti îcâbıydı.
İlmi, irfânı, ahlâkı ile muhitin hürmet duyduğu muhterem şahsiyeti, sancağın her tarafında sevilen ve sayılan adamdı.
Ahmet Hulûsi Efendi çok zor şartlar altında vazîfeye çağırdığı kimseleri meziyet ve husûsiyetleriyle çok iyi takdir ederek tâyin ve tespit etmişti.
O müstesnâ günlerin bendeki en derin intibaı şudur:
Çok güç şartlar altında girişilecek hizmetlere lâyık mânevî rehberler bulur ve onların telkinleri kalp ve vicdanlarda ümit izleri meydana getirebilirse elde edilemeyecek güzel netîceler, ufukların ardında demektir.
Ben Ahmet Hulûsî Efendinin mübeccel ve muhterem varlığında bu ebedî hakîkatın en muhteşem misâlini görmüşümdür.”
Hazırlıklarını tamamlayan Hulûsi Efendi, Yunanlıların Nazilli’ye girmeleri üzerine emrindeki kuvvetle derhal harekete geçti.
Nazilli’de bulunan Yunan kumandanı üç-beş bin kişilik bir kuvvetin üzerine geldiğini haber alınca derhal mevziini terkederek Aydın istikâmetine çekildi.
Müftü Hulûsi Efendi kumandasındaki milis kuvvetleri Nazilli’yi kolaylıkla ele geçirdiler. Fakat burada durmayarak Aydın’a doğru gerilemiş bulunan Yunan kuvvetlerinin takibine başladılar.
Nazilli’de ve yol boyunca uğranılan her köyde toplanan halka, heyecanlı nutuklar îrâd eden Müftü Efendinin emrindeki kalabalık gittikçe artıyordu. Bu nûr yüzlü din adamına karşı herkes büyük hürmet, îtimâd ve muhabbet besliyordu.
Ahmet Hulûsi Efendi bu gayret, şevk ve inançla Aydın’ı Yunanlılardan geri almaya muvaffak oldu.
Bundan sonra artan kuvvetlerin idâresi işini kumandanlık vasıfları iyi bilinen Demirci Mehmed Efeye bıraktı. Ancak bu sırada toparlanan Yunanlılar büyük kuvvetlerle gelerek Aydın’ı tekrar işgâl ile büyük katliamlarda bulundular.
Bundan sonra bölgede tam bir ölüm kalım mücâdelesi başladı.
Ahmet Hulûsi Efendi bizzât bir nefer gibi çarpışmalara katıldı. Verdiği vâzlarla da topladığı gönüllülerle milis kuvvetlerini devamlı destekledi.
Böylece Denizli bölgesinde Yunan ilerleyişine set çekti. Bu müdâfaa hattı olmasaydı. Ankara’nın, düzenli askerî birliklerin kurulmasını sağlayamadan Yunan birliklerinin eline geçmesi işten bile değildi.
Mustafa Sabri Efendi’nin yazdığı, Şeyhülislam görevini yapan Dürrizade Abdullah’ın onadığı, Damat Ferit’in imzaladığı ve Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin’in yürürlüğe koyduğu;
“İstanbul Hükümeti’ne ve işgalcilere karı gelinmemesi, Milli Mücadele’ye katılan Mustafa Kemal ve diğer Kuvayı Milliye’ciler hakkında ölüm fermanının” yer aldığı 1920 yılındaki meşhur Dürrizade fetvasına rağmen,
Müftü Ahmet Hulusi Efendi Türk milletinin menfaatlerini gözeterek milli mücadele de önderlik yapmış, özellikle batı’da çok önemli işler başarmış, bizatihi çatışmaların içerisinde bulunmuş ama ne yazık ki günümüzde pek de hatırlanmayan nadide kahramanlarımız da birisidir.
Ahmet Hulûsi Efendi İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasından sonra gelişen siyâsî olaylara karışmamış ve geri kalan ömrünü Allahü Teâlâya tâat ve ibâdetle geçirmiş, gençlere dîn-i İslâmı öğretmeye çalışmıştır.
22 Kasım 1931’de yetmiş yaşının içinde fâni hayâta vedâ etti.
Denizli kabristanındaki kabrinin sağ cephesinde “Millî mücâdelenin ilk alemdârı Denizli Müftüsü Ahmet Hulûsi Efendi burada medfûndur” diye yazılıdır.
Ahmet Hulûsi Efendi’nin beş oğlu ve bir kızı vardır.
Soyadı kânununun çıkmasından sonra âile “Müftüler” soyadını almıştır.
Bugün hâlâ Denizli’de Bayram Yeri denilen alanda, Ahmet Hulûsi Efendi’nin büstü vardır ve hemen altında 15 Mayıs 1919’da Denizli meydanında halka millî mücadele için verdiği fetva yazılıdır.
Rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz…
Ruhu şad olsun…
Murat ÇALIK
Yararlanılan Kaynaklar:
1) Sarıklı Mücâhidler; s.173-183
2) Millî Mücâdelede Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları; s.63-65,82-90,151-152
3) Sarıklı Bir Mücâhid (Târih Mecmuâsı; sayı-9); s.12-13
4) Sıtkı Aydınel, Güney Batı Anadolu’da Kuvâ-yı Milliye Harekatı, Ankara 1993, s 9.
5) M. Şefik Aker, İstiklâl Harbinde 57. Turnen ve Aydın Milli Cidali, Ankara 1937, s. 13
6) A. Akif Tütenk, İstiklal Savaşı’nda Denizli, Denizli 1949, s. 5.
7) Mithat Sertoğlu, “Millî Mücadele’de Kahraman Denizli”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Cilt:I, Sayı:6, s.3.
8) Cemal Kutay, İstiklâl Savaşının Maneviyat Ordusu, İstanbul 1977, s. 58-59.
9) Ali Sarıkoyuncu Milli Mücadelede Din Adamları, Diyanet İşleri Başkanlığı Web Kütüphanesi