Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanı olan Mehmet Rifat Börekçi 29 Kasım 1860 yılında Ankara’nın Beynam köyünde doğmuştur. Babası Börekçizadelerden Ali Kazım Efendi’dir.
Ankara’nın yerlisi ve müftüsü sıfatıyla, Millî Mücadeleye, İstiklâl Savaşı’na ve Mustafa Kemal Paşa’ya önemli destekte bulunmuş bir din adamıdır.
İlk ve orta öğrenimini, Sıbyan Mektebi ve Ankara Rüştiyesi’nde tamamladı. Sonra yüksek öğrenimi için İstanbul’a gitti. Orada Beyazıt Medresesi Müderrislerinden Atıf Efendi’nin tedrisinde devam ederek ondan müderrislik icazeti aldı. İlk memuriyetine Ankara-Fazliye Medresesi öğretim üyesi olarak başladı.
23 Ekim 1898’de Ankara İstinaf Mahkemesi üyeliğine atandı. 13 Mayıs 1904’te yapılan seçimlerde üyelikten ayrıldı ise de 20 Temmuz’da yeniden üyeliğe getirildi. 25 Kasım 1908 tarihinde de Ankara Müftüsü oldu.
Ayrıca 1911 yılında bir müddet Sivrihisar Kaymakamlığı görevini de vekaleten yürüttü. Bu arada memuriyetinin yanı sıra, eğitim-öğretimle olan ilgisini devam ettirdi.
Mehmet Rıfat Börekçi, Sivas Kongresi ile birlikte Anadolu’daki mücadeleye katıldı.
29 Ekim 1919 tarihinde, Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük yapanlardandı.
Bu cemiyetin, Milli Mücadele’ye önemli katkısı olmuştur. Özellikle, Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geldiği tarihe kadar olan sürede; Vilayet dahilinde teşkilatlanmaya önem verildiği, ülke içindeki diğer milli faaliyetlerle irtibatlı olarak gerektiğinde yardım veya yerine göre, milli birlik ve beraberliğin sağlanmasında her türlü destekte bulunulduğu görülmektedir.
Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’da çalışmalarına başlamasıyla da cemiyet; Mustafa Kemal ve arkadaşlarına her türlü yardımda bulunmuştur. Öyle ki, bizzat Cemiyet Başkanı Müftü M. Rifat Efendi, kendisi ile eşi Samiye Hanım için ayırdığı “cenaze parasını” bir torba içinde Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ederek ayağının yanına bırakmıştır. Yine Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara’ya geldiklerinin ilk haftasında Müftü M. Rifat Efendi’nin önderliğinde Ankaralıların aralarında kırkaltıbinbeşyüz liralık yardım topladıkları bilinmektedir.
İstiklâl Savaşı sırasında Mustafa Sabri Efendi’nin yazdığı, Şeyhülislam görevini yapan Dürrizade Abdullah’ın onadığı, Damat Ferit’in imzaladığı ve Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin’in yürürlüğe koyduğu;
“İstanbul Hükümeti’ne ve işgalcilere karı gelinmemesi, Milli Mücadele’ye katılan Mustafa Kemal ve diğer Kuvayı Milliye’ciler hakkında ölüm emrinin”yer aldığı 1920 yılındaki meşhur Dürrizade fetvasına karşı çıkarak, Dürrizade’nin Kuvay-i Milliyecilerin katline ilişkin fetvasına karşı Anadolu’da başlayan Milli Mücadeleye destek verici karşı bir fetva vermiştir. Böylece Mustafa Sabri’nin ve Dürrizade Abdullah’ın fetvasını geçersiz kılmıştır.
Anadolu’daki 153 müftünün, müderris ve ulemasına imzaladığı “Anadolu Fetvası” olarak da bilinen Ankara Fetvası`nı kaleme alan kişidir.
Anadolu Fetvası şöyledir;
“-Dünyanın düzeninin sebebi olan Müslümanların Halifesi (Allah onun azametini ve hilafetini kıyamet gününe kadar uzatsın) hazretlerinin hilafet makamı ve saltanat merkezi olan İstanbul, Halife’nin rızası hilafına olarak, müslümanların düşmanları olan devletler tarafından fiilen işgal edilerek İslam askerleri silahlarından soyulup bazıları haksız yere öldürülerek, Hilafet merkezinin korunmasını üstlenen, bütün istihkamlar, kaleler diğer harp vasıtalarını zapt ve resmi muameleleri yürütme ve müslüman askerleri techize memur olan Bab-ı Ali ve Harbiye Nezaretine el konularak, halifeyi, milletin hakiki faydalarını temin edecek tedbirler almasından fiilen yasaklama, sıkı yönetim ilanı, Divan-ı Harpler teşkil ederek İngiliz kanunlarına uygun olarak muhakeme ve cezalandırma suretiyle Halife’nin hükmetme hakkına müdahale ve yine Halife’nin arzusu hilafına olarak Osmanlı memleketinin bir parçası olan İzmir, Adana, Maraş, Antep ve Urfa havalisine düşmanlar tarafından tecavüz edilerek, gayrimüslim vatandaşlar ile işbirliği halinde müslümanları öldürüp, mallarını soygun ve yağma edip , namuslarına tecavüz ederek mukaddesatlarını tahkir ettikleri taktirde yukarıda açıklandığı gibi harekete maruz kalan ve esir olan gayretlerini sarfetmek bütün müslümanlara farz olur mu?
Cevabı budur :
Allah en iyisini bilir , OLUR (Düşman saldırdığı zaman onunla savaşmak herkese farzdır.Bu durumda kadının kocasının izniyle , kölenin de efendisinin izniyle savaşması gerekir. “Kenz ve Bezzaziye adlı eserlerde” . Eğer bir müslüman kadın doğuda baskına uğrarsa batıdakilerin onu esaretten kurtarmaları gerekir.”Bahru’r Raik adlı eserde.)
– Bu şekilde hilafetin meşru haklarını , gasbedilen gücünü geri almak ve tecavüze maruz kalan memleketleri düşmandan temizlemek için cihad edip savaşan müslümanlar dinen baği (devlete isyan etmiş) olurlar mı?
Cevabı budur :
Allah en iyisini bilir. OLMAZLAR ( isyancı diye gerçek imama itaati haksız olarak tanımayan müslüman gruba denir. “Mecmeu’l-Enhur adlı eserde”).
– Yukarıda yazıldığı şekilde Hilafetin gasbedilen haklarını geri almak için , düşmanlara karşı açılan savaşta vefat edenler şehit, hayatta kalanlar gazi olurlar mı?
Cevabı budur :
Allah en iyisini bilir. OLURLAR (Şehit şunlardır : Düşman, isyancılar ve yol kesiciler tarafından öldürülenler veya ellerinde belirli bir işaretle savaş meydanında bulunanlar, bir müslümanın bir başka müslümanı dinen öldürmesi gerekmeyen bir konu dolayısıyla zulmen öldürdüğü taktirde öldürülen, aynı şekilde zımminin yine dinen öldürülmesi gerekmeyen bir konu sebebiyle bir başkasını öldürdüğü taktirde öldürülen şehittir. (“Zeylei adlı eserde”)
– Bu şekilde cihat edip dini görevlerini yerine getiren müslümanlara karşı düşman tarafından müslümanlar arasında silah kullanıp adam öldüren kişiler en büyük günahı işlemiş ve fesat çıkarmış olurlar mı?
Cevabı Budur :
Allah en iyisini bilir. OLURLAR. (Allahü taala şöyle buyurmuştur : “Fitne adam öldürmeden daha kötüdür. Bundan dolayı da fesatçılar fitneye başvurur” ” Fethül Kadir adlı eserde”).
– Düşman devletlerin zorlaması ve kandırması sonucu verilen hak ve hakikat ile bağdaşmayan fetvalara müslümanların bağlanmaları ve dinen ona göre hareket etmeleri doğru olur mu?
Cevabı budur :
Allah en iyisini bilir. OLMAZ. (Zorlama rızayı yok eder! “Velvaliceyh adlı eserde”).
16 Nisan 1336 (1920)
Mehmet Rıfat (BÖREKÇİ)
Ankara Müftüsü”
Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin Milli Mücadele lehindeki çalışmaları özellikle Ankara Fetvası’nı hazırlaması Damat Ferit ve Hükümetini çileden çıkarmıştır. Bu nedenle ilk önce 24 Nisan 1920’de Padişah iradesiyle işten el çektirildiyse de Milli Hükümet tarafından Müftülük görevinde alıkonulmuştur.
Daha sonra İstanbul Hükümeti tarafından “Kuva-yı Milliye adı altında çıkarılan fetne ve fesadın hazırlayıcısı ve teşvikçilerinden olduğu” iddiasıyla I. Örf-i Divan-ı Harbi’nce ölüme mahkum edilmiştir.
Fetvalarıyla bir milleti ayağa kaldıran ve milli mücadelede birlikte hareket edilmesine katkı sağlayan Rıfat Efendi (Börekçi) 23 Nisan 1920`de toplanan TBMM 1. Dönem`e Menteşe (Muğla) mebusu olarak girdi.
5 Eylül 1920’de kabul edilen “Nisab-ı Müzakere Kanunu”, memurluk ile milletvekilliğinin bir kişi üzerinde bulunmasını yasaklamıştır.
Bu sebeple, Ankara Müftülüğü’nü tercih ettiği Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nin 13 Ekim 1920 tarihli yazısıyla Meclis Başkanlığı’na bildirilmekle milletvekilliğinden istifası 27 Ekim 1920 tarihli birleşimde kabul edildi.
23 Aralık 1922’de Şer’iye ve Evkaf Vekaleti İfta Heyeti Üyeliği’ne atandı.
31 Mart 1924’te de yeni kurulan Diyanet İşleri Reisliği (Diyanet İşleri Başkanlığı)`nın ilk başkanı oldu.
Soyadı Kanunuyla ‘Börekçi’ soyadını almıştır.
Mehmet Rıfat Börekçi, 05.03.1941 tarihinde vefatına kadar Diyanet İşleri Reisliği görevini sürdürdü.
Kabri Ankara Cebeci Asrî Mezarlığı’ndadır.
Rahmet, minnet ve şükranla anıyorum…
Ruhu şad olsun…
Murat ÇALIK
Yararlanılan Kaynaklar;
1) Sabahattin Selek – Anadolu İhtilâli, S.80, 81, 82, 83
2) Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Ankara, ts. (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları)
3) “Vefatının 44. Yıldönümü Münasebetiyle Mehmed Rifat Hoca Efendi”, Diyanet Gazetesi, sy. 313, Ankara 1985, s. 16; “M. Rifat Börekçi”, a.e., sy. 336 (1987), s. 14, 16.
4) Ali Sarıkoyuncu, “Mustafa Kemal ve Milli Mücadele’de Din Adamlar,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C: Xİİİ, Sayı: 39 (Kasım 1997), s. 985; ATASE Arş., KL: 792, D: 85, Fh: 67-2.
5) Ali Sarıkoyuncu, “Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin Milli Mücadele ve Atatürk İnkılapları Karşıtı Tutum ve Davranışları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, s. 39, ss. 804-884.
6) Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul, 1980, C. 4-5, s. 335-336.
7) Milli Mücadele’de Din Adamları I-İİ, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ankara 1999.