Tarih : 1944 yılı 17 Mayıs’ı 18 Mayıs’a bağlayan gece…
Kırım Türkleri’ne, kızıl rus başı yoldaş(!) Stalin’in bir emri iletildi…
İki saat içerisinde, evlerinden hiçbir eşyayı almaksızın, bulundukları köyün, kasabanın, şehrin meydanında toplanmaları istenildi.
Aynı gece Kırım Türklerinin evlerine zorla giren Kızıl ordu askerleri evleri terk etmelerini emrediyordu.
Evini terk etmek istemeyenler zorla götürüldü, direnenler ise öldürüldü.
3 gün içerisinde yaklaşık 180 bin Kırım Türk’ü hayvan taşınmasında kullanılan tren vagonlarıyla 151 bini Özbekistan olmak üzere Rusya Federasyonun farklı bölgelerine sürgün edildi.
Kırım Türkleri 18 Mayıs 1944 gecesi ebedi vatanları Kırım’dan hoyrat, hodbin ve bin bir türlü eza ve cefa çektirmelerle katarlarda, hayvanların dahi konulmayacağı yerlerde ‘tıkış-tıkış’ sıkıştırılarak ölüm vadisi Sibirya ve Orta Asya çöllerine bırakılıdı…
Yaklaşık bir ay süren yolculuk boyunca 200 bin Kırım Türk’ünden soğuk, hastalık ve açlıktan 50 bini hayatlarını kaybettiler…
Bu sürgünden yaklaşık 4-5 sene içerisinde açlıktan ve hastalıktan vefat eden soydaşlarımızın sayısı 100 Bini bulur…
Dünya insanlığı için bir “Utanç Günü” olan 18 Mayıs 1944, zulüm altında olan TÜRK olduğu için gözardı edilir dünya ülkeleri tarafından…
Kırım Türkleri sürgün edildikleri bölgelerde fabrika ve işletmelerin bulunduğu köy ve kasabalara yerleştirildiler. Uzun bir müddet son derece ağır şartlar altında yaşam mücadelesi verdiler.
Birkaç yıl içerisinde açlık, susuzluk ve hastalık gibi sebeplerden göç eden nüfusun yarıya yakını hayatını kaybetmiştir…
(Kemal Özcan Kırım Türklerinin Sürgünü ve Milli Mücadele Hareketi (1944-1990))
Bu arada Kırım’dan sürgün edilmesi unutulan Arabat Köyü’ndeki bütün Kırım Türkler’i 20 Temmuz 1944 günü eski bir geminin içine doldurulup, denizin en derin yerine gelindiğinde ambar kapakları açılıp gemi batırılarak katledildi…
Bu zulüm;
Üzerinden yarım asırdan fazla geçse dahi Kırım Tatar Türk’lerinin halet-i ruhiyelerinde derin travmalar bırakmıştır ve bu yara hâlâ kanayarak devam etmektedir…
Kırım Türkleri’ne reva görülen bu soysuz ve insanlık dışı zulmün 76. yılında hayatlarını kaybeden kandaşlarımıza Yaradan’dan rahmet diliyorum…
Zulmün 76. yılında katil komunistlerin, katil devleti sovyetlerin, katil diktatörü stalin’i ve yardakçılarını beddualar ile lanetliyorum!
Ve diyorum ki;
TÜRK bu zulmü unutmayacaktır!
Kırım Türkleri’nin iki nesli “vatan özlemiyle” yaşadı, Allah’tan dileğim üçüncü nesil bu acıyı yaşamaz…
Sürgünden sonra Kırım’a dönemeyen, vatanından çok uzakta Paris’te sürgündeyken perişan bir hayat sürmüş ve 1947 yılında Sen nehrinin kıyısında cesedi bulunmuş Kırım Türk’ü Buğra Alpgiray’ın cebinden çıkan PARİS AKŞAMLARI şiiri ile yazıma son veriyorum…
PARİS AKŞAMLARI
”...Uyansam her sabah ezan sesiyle,
Görsem Ayşe’ciği su testisiyle.
Ninemi yaşmaklı namaz kılarken,
Dinlesem dedemi Kur’an okurken,
Başımı huşuyla yastığa koysam,
Sonra toparlanıp yola koyulsam.
Yahut günün şavkı vururken camdan
Heybetli sesiyle çağırsa babam.
Anam da “kalk yavrum aslanım” dese
Tutup elleriyle omuzlarımdan
O müşfik haliyle sarılsa öpse.
Semaver kaynarken ocak başında,
Dünya Türklüğünden, Türk tarihinden
Bozkurt’tan, Turan’dan söz etse dedem,
Sonra Türklük için eylese niyaz,
Gözlerinden akan yaşını görsem.
Evet yurdum uzak buradan çok uzak.
Bir ferahlık yahut bir şey umarak,
Düşerim yollara akşam üstleri.
Hep böyle çaresiz yıllardan beri
Her zaman ki gibi yorgun ve bitkin,
Artırıp yükünü hasta kalbimin
Her an heyecanlı gözlerimde yaş
Görmek ümidiyle bir Türk, bir dildaş
Dolaşırım Paris caddelerini,
Yorgun akan Sen’i, köprülerin.
Bir karakış vakti Sen kıyısında,
Kafamın içinde TÜRKLÜK ÜLKÜSÜ
Ruhumu kavuran özyurt hasreti
Böyle göçeceğim ebediyete
Donmuş cesedimi bulup çöpçüler
Defnedilmek üzere götürecekler
Kimim ben ve neyim, ne bilecekler…”
Türk Türk’e sahip çıksın, Tanrı Türk’ü korusun…
Selam ve saygılarımla…
Murat Çalık